6 Nisan 2015 Pazartesi

inşirah


Bismillâhirrahmânirrahîm1. (Ey Muhammed!) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi?
2,3. Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı?
4. Senin şânını yükseltmedik mi?
5. Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
6. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
7. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul.
8. Ancak Rabbine yönel ve yalvar.
[dailymotion=xa0z8j]
[dailymotion=xa0z13]
İNŞİRAH SÜRESİ (94) PSİKOLOJİK YAPI SIKINTI HUZUR  (drmavi, 2006)
1-Biz senin “Sadr” ını “Şerh” etmedik mi?”
Şerh” kelimesi, Kalbin de içinde bulunduğu göğsün genişletilerek sıkıntı ve üzüntüden arındırılması ve ferahlık ve sevinçle dolması anlamına gelir. Aynı zamanda bilgi ve hikmet genişliği ve zengin fikir vermek manası da verilmiştir (E.H.Yazır, Hak Dini, Kur’an Dili, Feza G.Y., c:9, s:290).
Göğsün açılması”, Peygamberimizin (S.A.V.) ilahî nur, ilim ve hikmetle desteklenmesi, kalp ve zihindeki sıkıntının alınıp ferahlığın verilmesi şeklinde açıklanmıştır (9/292-4).
Bu kelime, Kur’an’da bu sûreden başka dört ayette daha geçmektedir
Hz.Musa, Firavun’u uyarmak için görevlendirilince Dua etti: “Rabbim sadrımı genişlet, işimi kolaylaştır, dilimdeki bağı çöz!” (20/25).
“İmandan sonra kim sadrını küfre açarsa Allah’ın gazabı ve azabı ona olacaktır” (16/106)
“Allah kimin sadrını İslam’a açarsa o Rabbinden bir nur üzeredir. Allah’ı anmada kalbi katılaşana yazıklar olsun!..” (39/22)
“Allah kime hidayeti isterse göğsünü İslam’a açar, kimi saptırmak isterse, göğe çıkıyormuş gibi göğsünü daraltır” (6/125).
Ayetlerden anlaşıldığına göre, iki peygamberin zikrettiği bu kavram, Üç ayette kalp anlamında kullanılan “Sadr” ın, imana, İslam’a veya inkara açılması anlamında alınmıştır.
Buna göre şerh etmek, kalbin inanca, dilin de beyana açık hale gelmesi şeklinde özetlenebilir.
Ki bu, insanın içine ve dış dünyaya yönelmesi, hem enfüse hem de âfâka açılması ve iç-dış uyumunu sağlayıp, zorlukları aşması böylece feraha ve huzura ermesi olarak da yorumlanabilir.
Şerh” kelimesinin, insanın iç dünyasının, bütün boyutlarıyla derinlemesine analiz edilmesi, psikolojik tahlillerin yapılması ve onu inşiraha sevk edecek şekilde, derinlemesine etütlerde bulunulması dersini verdiği düşünülebilir.
Sadr” kelimesi, göğüs ve bağır demektir. Kalp daha çok içte olup biten bir duruma isim olurken, “Sadr” kavramında ise, ruhun eserlerinin, insanın bütün benliğiyle ilgili olması ve dışa da yansıması söz konusudur.
Sadr, kalpten farklı olarak dünyaya yönelik cepheye de sahip bulunmaktadır.
İnsanın ruh haritasını etraflıca okuyabilmek, duygu, düşünce ve davranışlarını anlayabilmek için, “Sadr” kavramının Kur”an”da hangi anlamlarda kullanıldığını belirlemek gerekmektedir.
KUR'AN'DA"SADR"
a-Sadr, benlik anlamında:
“Allah sadrlarda olanı yoklamak, kalpte olanları temizlemek için böyle yaptı, sadrlarınızda ne varsa bilir” (3/154.)
“Allah kimin sadrını İslam’a açarsa o Rabbinden bir nur üzeredir. Allah’ı anmada kalbi katılaşana yazıklar olsun!..” (39/22).
b-Sadr, akıl ve kalbin kılıfı anlamında:
“Yeryüzünü dolaşıp ibret alsalardı, düşünen kalpleri, işiten kulakları olurdu. Gözler kör olmaz, sadrlar içindeki kalpler kör olur” (22/46).
c-Sadr, kalp anlamında:
“Allah sadrı İslam’a ve küfre açar” (6/125,16/6,39/22.)
d-Sadr, akıl anlamında:
“Kur’an, ilim sahibi olanların sadrlarında yer eden apaçık deliller-ayetlerdir” (29/49).
e-Sadr, kalpten ve akıldan geçen duygu ve düşünceler anlamında:
“Allah, sadırlarda olanı bilir, yerde ve gökte olanı bilir, gizli açık her şeyi bilir” (35/38; 64/4).
f-Sadr, hafıza anlamında:
(Diriliş sonrası)”Sadırlarda olan ortaya döküldüğü zaman!” (100/10).
g-Sadr, nefsin arzuları anlamında:
“Sadırlarınızdaki arzulara ulaşırsınız!” (40/79).
h-Sadr, bilinç-bilinçaltı ve hayal anlamında.
“Sadrınızda ortaya koyduğunuz, büyüttüğünüz yaratık bile olsanız dirileceksiniz” (17/51.)
ı-Sadr, ruhsal hastalıkların mekanı anlamında:
“Size Rabbinizden bir nasihat, sadrlarınızda olana bir şifa, hidayet kaynağı ve Rahmet olarak Kur’an gönderildi” (10/57, 9/14).
i-Sadr, vesvese alanı anlamında:
“Sadırlara vesvese veren ins ve cinin şerrinden Allah’a sığınırım de!” (114/5).
k-Sadr, olumsuz duyguların merkezi anlamında:
“Sadrlarında olan düşmanlığı gizlerler”(3/18,11/5), “Sadrlarında kibir var” (40/56), “Sadrlarında korku hissederler” (59/13) “Sadrlarındaki öfke- ye çare olsun diye” (9/14). “Sadrlarında kıskançlık hissetmezler” (59/9).
l-Sadr, ruhtaki darlık, sıkıntı, kaygı, üzüntü vb.anlamında:
Peygamberimizin, müşriklerin yaptıklarına ve görevi konusunda sadrının daralmasını, endişesini, hüznünü dile getirir (7/2,11/2,15/97,94/1) “Sadrlarında sıkıntı ve kaygı duyanlar!” (4/90). “Sanki semaya çekiliyor (oksijen azalıyor) gibi, inkarcı, sadrında daralma hisseder” (6/125). “Cennetliklerin sadrlarından, dünyada sıkıntı veren ne kadar olumsuz duygu-düşünce varsa çıkarılır” (7/43,15/47).
m-Sadr, tutum ve davranışlar anlamında:
İki yerde beden davranışı anlamında kullanılır. Birinde, müşriklerin Peygamberimizden yan dönmeleri gizlenmeleri, sadrlarıyla beraber bedenlerini çevirip gizlemeleri (11/5) ki büyük ihtimalle bu, beden dillerinin, yüzlerine yansıyan davranışlarının, Peygamberimiz tarafından çözülmesini ve okunmasını (47/30) engellemeye yönelikti.
Diğerinde ise, Şuayb Peygamberin kızları, su başındaki çobanların, sadrlarını-bedenlerini çevirip, dönüp gitmeleri ni beklediklerini ifade ederler (28/23).
Öyle anlaşılıyor ki, “Sadr” kavramı, İnsanın Ruh ve Benliğinin, bütün varlık mekanizmalarındaki kaynak ve tezahürlerinin genel ismidir.
Bu kavramın en büyük özelliği, kapsamının geniş olması, insanı bütünlük içinde ve derinlemesine ifade etmesidir.
Bu kavramın, özellikle psikoloji ve Pedagoji ilimleri için son derece yararlı açılımlar sağlayabileceğini söyleyebiliriz.
Buna göre “Sadr” kavramı Ruhun tamamını kapsayan bir anlam içermektedir. “Şerh” de ruhtaki bütün tıkanıklıkların giderilmesi, iman ilim ve hikmetle donatılması, bunun sonucu olarak da ruhta sevinç, huzur ve saadetin hakim olmasıdır.
Şerh edilen bir sadr, inanç ve bilgiyle aydınlanmış akıl kalp ve nefis bütünlüğü içindeki ruhun, psikolojik olarak, duygu, düşünce ve davranışlar anlamında olumlu, yararlı, düzenli ve sistemli fonksiyonlara sahip olduğunu ifade eder.
Aslında her bir ayetin ayrı ayrı ele alınıp, farklı ayetlerle de irtibatlandırarak açıklanması yararlı olurdu. Ne var ki konumuzu aşmak, detaya inmek istemiyoruz. Genel bir fikir verdikten sonra çıkan sonucu belirleyelim.
Başta Peygamberimiz olmak üzere bütün Peygamberler, deyim yerindeyse, bütün Ruh Varlığı üniteleriyle birinci sınıf bir Ruha, diğer ifadeyle şerh edilmiş bir sadra sahiptirler. Çünkü seçilmişlerdir, süzüle süzüle kaymak, kaymağın özü haline gelmişlerdir. Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim’i…ve diğer Nebileri saflaştırarak seçtiğini bizzat beyan etmektedir (3/33,22/75)
Birinci sınıf dedik, çünkü yukardaki “Sadr” bütünlüğünden parçalar koptukça, ana orijinal bütünlük parçalanmakta; saf altına demir, elmasa kömür katılması gibi, cevher değeri düşmekte, derecelenme kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. İnsanlar, bu genel “Sadr” şablonuna uyum sağladıkları oran da ruh dünyalarının aydınlanacağını ve insanlık skalasında durumlarına uyan bir yere sahip olacaklarını söylemek yanlış olmayacaktır.
Aynı şekilde ruh rahatsızlıklarından, kişilik ve davranış bozukluklarından kurtulmanın çaresi, açık akıl ve kalp ameliyatı geçirmek, duygu ve düşüncelerde operasyon yapmak, yaptırmaktır.
Böyle liyakatlı, cerrahî elleri Nurlu ve kadirli, “Sadr” hastalıkları uzmanı, cerrahlar bulursanız, en yakın tarihe gün almanızı öneririz!..
Yoksa tabipler kervanı yol alır da ortada kalırız, yaralı halimizle sonra ıssız çöllerde ne yaparız?
Sonuç olarak: Allah’a yönelen, “Sadr”ını ona yöneltip açan insana Allah da yönelir ve huzur, mutluluk ve ferahlıkla ruhuna genişlik verir.
Bu ayet bize, insanın “Psikolojik yapısı” konusunu düşündürmektedir.
2,3-”Sırtını ezen, belini büken-çatırdatan o ağır sıkıntı yükünü senden indirmedik mi?
“Vizr” kelime olarak ağır günah anlamına gelmekteyse de bu ayette ağır sıkıntı, gam, keder ve tasa olarak yorumlanmıştır (Yazır,9/295).
En başta Vahiy ağırlığı gelir ki, Müzzemmil Süresi, 5.ayette : “Üzerine ağır bir söz bırakacağız!” şeklinde beyan edilmiş ve Peygamberimiz gelip, üzerinin örtülmesini istemişti. O’na, bütün Peygamberlerden farklı olarak; evrensel çapta bütün insanlığın sorumluluk yükü yüklenmişti!..
Öncelikle Peygamberimiz verilen (Duhâ süresinde hatırlatıldığı gibi) büyük nimetlerin sorumluluk ağırlığını vicdanında derinlemesine hissediyor ve Allah’ı, Allah’ın büyüklüğüne göre tanıma, ibadet etme, şükretme ve Peygamberlik görevini hakkıyla yerine getirme hassasiyetini taşıyordu.
Bunların yanında Mekke toplumunun, Puta tapması, Vahyi hafife alıp alay etmeleri, Peygamberimize deli ve büyücü şeklinde iftiralar atmaları, Müslümanlara işkence yapmaları da Peygamberimiz ağır gelen ve üzen sebeplerdi (Yazır,9/297-8).
Peygamberimizin, Mirac’a giderken olduğu ve bu sûrede de kapalı bir şekilde ifade edildiği gibi, göğsü gerçekten yarılıp fizik ötesi bir müdahale gerçekleşmiş olsun ya da olmasın ( Yazır,9/292), sonuçta Allah bu seçkin Peygamberinin Ruhuna, nur, marifet, ilim, hikmet, güç ve huzur vermiştir.
“Vizr” yani günah kavramını gerçek anlamıyla ele alırsak, çıkaracağımız ders; günahlarımızdan arınmak ve günahlarımızın oluşturduğu, ruhumuzu zorlayan belimizi büken psikolojik rahatsızlıklardan uzaklaşma adına gönlümüzü açması için Allah’a yöneltmek olmalıdır.
İnsanın ruhunu ezen, ağırlığıyla zayıf düşüren bütün sıkıntı, kaygı, korku ve üzüntülerin oluşumunda, yerleşmesinde, güçlenmesinde ve insanın hayatını etkilemesinde “Vizr” kavramı, “Sadr” ve “Şerh” kavramlarının içerdiği anlamlarla yakın ilişkisi içindedir.
Vizr, diğer tanımlama ile psikolojik her ağırlık; ister doğrudan günahlardan kaynaklansın isterse insanın biyolojik ve psikolojik rahatsızlıklarından dolayı ortaya çıkmış olsun, sonuçta insan ruhu için problem oluşturan bir anlam ihtiva etmektedir.
Buna göre “Vizr” kavramının, Psikolojik hayatın bütün olumsuzluklarını temsil ettiğini söyleyebiliriz. Günahın büyüğünün ve küçüğünün olması gibi, psikolojik rahatsızlıkların da farklı boyutlarda olup ruha değişik derecelerde ağırlık ve sıkıntılar verdiğini düşünebiliriz.
Sözgelimi “Vesvese” insanın bilinçaltı ve hayal dünyasına gönderilen süslü bir görüntüden ibarettir ve çoğunlukla kaçınmak zordur.
Ancak insan bunu “Evham” haline getirir, iç dünyasında şişirir büyütürse, değişik fobilere yol açabilir, paronaid bir kişilik bozukluğu yaşayabilir. Vesvese aslında hayalî ve hafif bir özelliğe sahip olmasına ve bunu olumlu ileri adımlar için bir vasıta yapma şansına sahip bulunmasına rağmen, insan bunu büyüterek ağırlaştırıp ruhuna yüklerse, psikolojik hayatını tehlikeye atmış olacaktır.
Ele aldığımız bu üç kavramın ortak özelliği, kapsamlarının geniş, etkilerinin güçlü olması, insanı bütünlük içinde ve derinlemesine ifade etmeleridir. Bu kavramın, özellikle psikoloji ve Pedagoji ilimleri için son derece yararlı açılımlar sağlayabileceği söylenebilir.
Sadr” kavramı Ruhun tamamını kapsayan bir anlam ve yapı içermektedir. "Vizr" de ruha ağırlık veren her çeşit olumsuzluğu simgelemektedir. “Şerh” ise ruhtaki bütün tıkanıklıkların giderilmesi, iman ilim ve hikmetle donatılması, bunun sonucu olarak da ruhta sevinç, huzur ve saadetin hakim olmasıyla Psikolojik denge ve ahengi anlatmaktadır.
Psikolojik ağırlıklardan arınarak şerh edilen bir sadr, nefsin tezkiyesiyle, inanç ve bilgiyle aydınlanmış akıl kalp ve nefis bütünlüğü içindeki ruhun tanımı olarak karşımıza çıkar.
Ve psikolojik olarak, duygu, düşünce ve davranışlar anlamında olumlu, yararlı, düzenli ve sistemli ve de huzur verici fonksiyonlara sahip olduğunu ifade eder.
Özetle Allah’a yönelen, “Sadr”ını ona yöneltip açan insana Allah da yönelir ve huzur, mutluluk ve ferahlıkla ruhuna genişlik verir.
Öte yandan bu ayet, hiç kimseye kaldıramayacağı yükün yüklenmeyeceğini ifade eden ayeti hatırlattığı gibi (2/286) böyle bir durum söz konusu olduğunda bu yükün kaldırılacağı konusunda da ilahî bir teminatın verildiği şeklinde bir yorum da yapılabilir. Hayatî sınırdaki rızkın taahhüt altına alınması gibi…
Bu aynı zamanda sabır gücünün, insanın başına gelebilecek her zorluğu aşmada yeterli olacağı ve insana her psikolojik rahatsızlıkla baş edebileceği konusunda, güçlü bir iç enerjisinin verileceği anlamına da gelir.
Bu sabır ve tahammül enerjisi konusu, insanın belini çatırdatacak kadar ağırlığı olan zorluklar konusunda da geçerli olmaktadır, bir işi bitirip yeni bir işe başlama gücünü kendini bulma konusunda da…
Ve bu dayanma gücü, insanın şânının yükselmesi, bir isim yapması, iş, eş ve aş sahibi olması ve insanlığa çaplı projeler sunması adına hayatta hedeflediği başarılar için de son derece gereklidir.
Ve insanın himmetinin çapı millet bazında buut kazanmışsa, en azından bir aileyi idare etme zorluğu içinde, milletleri perspektifine almışsa, bu sabır enerjisinin gerekliliği evrensel bir boyut kazanmış demektir.
Hz.Nuh’un 950 yıllık sabır dolu hayatı, zamana karşı sabır açısından bize bir ipucu verebilir.
Bu sebeple insanın, hem mevcut sabır gücünü ölçülü ve yerinde kullanması hem de, sabır gücüne yeni bir sabır gücü eklemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
Böyle evrensel sabır gücüne sahip olmak için, buluğ çağına gelinceye kadar çocuklarımıza verilen eğitim son derece önemlidir..
Oruç, sabrı en iyi öğreten bir ibadettir. Bunun yanında ebeveynin, çocuklarını sabırlı davranışlara alıştırmaları adına katkıları gereklidir.
Öncelikle çocuklara zevklerini erteleyebilme yetisi kazandırılmalıdır. Onlara iş ve vazife vermeli, başladıkları işi tamamlamaları sağlanmalıdır. Zaman zaman faturayı ödeme, kitap okutma, spor yaptırma, alışveriş yaptırma, otobüse binme, bir konuşmacıyı sessizce dinleme gibi sabır gerektiren pratik uygulamalarla, hayata karşı sabırlı davranmayı, psikolojik yatkınlık ve alışkanlık haline getirmeleri sağlanmalıdır. Bir haltercinin orantılı olarak, gittikçe ağırlığını arttırması gibi ölçülü biçimde onların sabır güçlerini geliştirmeye çalışmalıdır.
Bunların yanında özellikle ergenlik dönemlerinde, çocukları meşgul edip olumlu yönde gelişmelerini sağlayacak meşguliyetlere yönlendirilmeli asla boş vakit geçirmelerine fırsat verilmemelidir.
Sabır gücü her zaman her insan için, hem fazla enerjisini denetim altında tutma, hem de boş zamanlarda duyarlı halde bulundurmada yeterli olmayabilir. Bu sebeple sabrın, küçük yaşlarda bir yaşam şekli haline getirilmesi, yavrularımızın gelecek hayatları için bir zorunluluktur.
Hayat başlı başına bir zorluktur ve hiç bir zorluk çekmeden, zorluklara göğüs germeden başarıya ulaşma şansı yoktur.
Ayet insanın, zorluklar karşısında kolaylık sağlayacak sabır gücünün geliştirilmesini ve aynı zamanda mutlaka meşgul edilmesini isterken, aslında, hayatta insanın yararına olabilecek şeyleri istemiş olmaktadır.
Hayatta karşılaşılan bütün zorluklar karşısında, yetişkinlerde ortaya çıkan çoğu psikolojik rahatsızlıkların temelinde de aslında, zamanında yeterince sabır eğitimi almamış olmalarının bulunduğunu ve boş zamanları değerlendirme alışkanlığını edinmemiş olduklarını söylemek yanlış olmasa gerektir.
Bu ayetler bize, insanın “Psikolojik hastalıkları” konusunu düşündürmektedir.
4-”Senin şânını yükseltmedik mi?”
Bu konuda ilk belirtilen husus, Peygamberimizin isminin, Allah’ın ismiyle beraber her gün hatta her saniye, sayısız dille ezanlarda ve dualarda anılmasıdır (Yazır, 9/299).
Çok ayette Peygamberimiz, “Allah ve Rasûlü” şeklinde anılır (4/59,80; 48/28-9). Allah ve melekler O’na Salâtü Selâm getirirler (33/56).
Ve asırlardır milyonlarca gönülde baş köşede O’na yer verilir. Hacca gidenler gözyaşlarını hediye olarak O’na sunarlar. O’nu anlamak, anlatmak ve övmek için kalemlerle diller yarış ederler, ama ne ederlerse kendilerine ederler; çünkü O’nu anlatmakla aslında kendilerini değerlendirirler!..
Allah’ın şânını yücelttiği ve gönlüne huzur verdiği Peygamberimiz, ona yönelen her insan için yanıltmaz bir huzur ve yücelik kaynağı olarak tanımlanabilir.
Peygamberimize Salâtü selam getirmekten başlayarak, onu tanımak ve örnek güzel ahlakını hayatımıza model olarak almak, hem insanın şânını ve değerini yüceltir hem de, ruhundaki her çeşit ağırlığı hafifleterek, psikolojik hayatına huzur kazandırır.
Allah’ın şânını yücelttiği ve gönlüne huzur verdiği Peygamberimizle, gönlümüzdeki sıkıntı ve üzüntülerimizin tedavi edilmesine ne dersiniz?..
İç düşünceye yönelik, telkin ve hipnoz gibi tavsiyelerde bulunan kitaplardaki öneriler, ciddi uygulanınca insanlara yarar sağlayabiliyor. Peygamberimizin ismi ve O’na Salâtü selam getirme, daralmış “Sadr” lara ferahlık kazandıracaktır, bunda hiç kuşkunuz olmasın!..
Bu eylemimizle aslında Allah’ın ve meleklerin yaptığı işi beraber yapmış olacağız. Bu kadar şerefli, bereketli ve etkili bir sözcük dizisi belirlemek imkansızdır.
“Allâhümme Salli Alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed!…”.
Elfü elfi salâtin ve elfü elfi selâmin aleyke ya Rasûlallâh!..
Her tekrar, aynı zamanda bir tanıtım mesajı sayılır. O, bizi Ahirette tanır ve bendendir der alır!..
Abdest uzuvlarının parlaklığıyla tanıması gibi, Secde eden ve Hizmetlerde koşan Nurlu Simaları tanıması gibi…Şânı yüce Nebimizi iyi tanımak, O’nu yaşamak, O’nu tanımayanlara tanıtma yolunda çalışmak, şânımızı yükseltecek, ruhumuzu ferahlatacaktır Modelleme, Psikolojinin ve Pedagojinin önemli kavramlarından birisidir.
Özellikle kariyer ve zenginlik konularında başarı yolunda sivrilmiş kişilerin modellenmesi üzerinde hassasiyetle durulur ve dünyada örnekleri gösterilir.
İnşirah süresi, bize kısacık ömürde fani hedeflerin çok fevkinde, evrenseli kucaklayan, ebetlere uzanan başarı yolunda modellenecek bir Yüce Zat ve O Zat’la bütünleşmiş iki önemli yöntem önermektedir.
Birisi başarı yolunu kolaylaştırmak için, zorluklarla boğuşarak, sürekli çözüm alternatifleri üretmek, diğeri de, ebedî başarıyı elde etme yolunda hiç durmadan, boşluk bırakmamacasına hayatı hizmet ve eylemlerle doldurmak!..
Bunun getirisi de Psikolojik bütün ağırlıklardan kurtulup iç huzuruna kavuşmak, bütün zorlukları aşarak başarıya ulaşmaktır.
Peygamberin şanının yüceltilmesinden yola çıkarak, insanların onore edilmesinin psikolojik etkisini de değerlendirmeye ala biliriz. İnsanları onurlandırmak, zorluklarla baş etme ve meşguliyeti sürdürme adına çok iyi bir motivasyon yöntemidir.
Çünkü insan yaratılış itibariyle kendisi hakkın da güzel şeyler söylenmesini ister ve bunu duyunca da mutlu olur.
İnsanın onurlandırılması bir çeşit teşvik ödülü gibidir. İnsanları taltîf etmek toplumda da pozitif etki yapar. Böylece iyi işlerin çoğalmasına vesile olur. Çünkü insanlar güzel sonuçları olan davranışları model olarak alırlar ve onu genellikle taklit ederler.
Peygamberimizin adının Allah tarafından yüceleştirilmesi, Peygamberimiz için nasıl büyük bir şeref ise, Allah katında şânı böylesine yüce bir Nebi’nin sevenleri olma şerefine ermek de bizim için tarifi imkansız büyük bir şeref sayılmalıdır.
Ve insanları onurlandırmanın en önemli yöntemi de, onların Allah ve Peygamber katındaki değerlerinin yücelmesi adına yapılan; kalplerine iman, akıllarına bilgi ve psikolojik hayatlarına huzur ve inşirah kazandırma adına güzel çalışmalarda ve faaliyetlerde bulunmak olacaktır.
Bu ayet bize, insanın “Psikolojik motivasyonu” konusunu düşündürmektedir.
5,6-”Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır”, “Evet, her zorlukla beraber mutlaka bir kolaylık vardır!”
Peygamberimizin çektiği zorluklardan sonra, “Sadr”ına ilim, hikmet, güç ve ferahlık verilmesiyle ulaştığı kolaylık ve bundan sonra devam edecek kolaylıklara dikkat çekilmiş oluyor.
İki kez tekrarlanarak adeta otomatik bir davranış ve alışkanlık durumu kazanmamızı istercesine dikkatimizin çekildiği bu konu, son derece önemli bir konudur. Ve insanın psikolojik hayatını doğrudan motive edici bir gücü vardır.
Kolaylık anlamındaki kelimenin, azamet ifade eden tenvinle gelmesi ve umum ifade eden nekre oluşu sebebiyle kolaylık, zorlu ğa oranla daha fazla ön plana çıkarılmakta ve bir zorluğa karşı adeta pek çok kolaylık yollarının bulunabileceği uyarısı yapılmaktadır.
Ayetlerden konuyla ilgili şu mesajları okumak herhalde mümkün olabilir.
a-Ayetler öncelikle zorluk kavramına bir bakış açısı getirmektedir.
İfadede, zorluğun kolayca, bir kolaylık olarak kabul edilebileceğinin bir anlatımı hissediliyor.
Zorlukla karşılaşan bir insana, bir çırpıda düşünmeden, emniyet, huzur ve güven telkin ederek: “Üzülme zorluklar kolaylıklar için var, zorlukta pek çok kolaylık var, zorluktan kolayca kurtulma ve kesin çözüme ulaşma yolu var, ben de seninle beraberim!” diyorsunuz.
Bu, en azından karşı tarafa olumlu bir ileti olarak gidecek, zorluğun ilk anda oluşturduğu şok etkiyi hafifletecek, bilinçsizse davranarak ortaya çıkacak zarar riskini ortadan kaldıracak ve moral ve motivasyon konusunda ön hazırlık anlamında ilk peşin ve en önemli kolaylığı sağlamış olacaktır.
Her şeyden önce zorlukları hayatın doğal parçaları ve süreçleri olarak görmek gerekir. İmtihan, eğitim ve hizmet dünyasına salınan bir Ruha, Maddenin hareket ettiği, zamanın ortaya çıktığı bir evrene ve yıpranmak zorunda olan bir bedene sahibiz.
Biyolojik ve Psikolojik yapımız, mükemmelleşebilmek ve sonsuzluğa göre bir form kazanabilmek için, geçici dünyada geçici meşakkatlere bulaşmak ve onlarla ateşlenmek zorundadır.
Yerken lezzet almayı kabullendiğimiz gibi, dolaşım ve boşaltım zorluklarını da doğal kabule diyoruz. Ama tedbir olarak yeterince yiyor ve uygun besinleri almaya yerinde ilaç kullanmaya çalışıyoruz. Yörüngesinde dönen dünyamızın mevsimleri meydana getirerek bizi üşütmesini de terletmesini doğal karşılıyoruz. Ama ısınmak ya da serinlemek için zorluklarla mücadele de ediyoruz. Evlat sahibi olmak, peşin avans bedensel lezzetlerin yanı sıra mutluluk ve sevinç de yaşatıyor fakat bu, getirdiği sorumluluk zorluklarını zevkle kabullenmeye ve uğraş vermeye engel olmuyor.
Hayat gerçekten güzel!..
Hayat başlı başına güzel!..
Fakat hayat zorluklarıyla kolaylıklarıyla bir başka güzel!..
Çünkü her zorluk ve kolaylık Sahibinden dolayı güzel!...
Bakın size enfes bir bakış; Hangi "Terapi" kavramı buna yaklaşır bilemeyiz!
Her zorluk o zorluğu verene her kolaylık da onu bahşedene delalet eder.
Ve her zorluk dua ve teveccüh, her kolaylık da hamd ve şükür oluşturur;
Rab ile kulunu bambaşka kuşakta bir başka buluşturur.
Zorluklar, hayatın güzelliklerinin ortaya çıkmasına yardımcı olduğu, anlam ve değerini daha iyi anlamamıza ve sevmemize sebep olduğu, çoğu zaman pek çok güzelliklere başlangıç ve nüve olarak fonksiyon gördüğü için, aslında hayatın güzellikleri kadar onlar da güzel!..
Ve zorluklarla elde edilen şeylerin kadir ve kıymeti daha iyi bilinir, daha güzel muhafaza edilir.
Güzelin mukaddimesi de güzel olur; acı ve çirkin görünse de!..Acı veren iğne ve ilaç gibi…Hastalık ve ölüm gibi!..
Her güzellik gibi çirkinlik de, iyilik gibi kötülük de, hayat gibi ölüm de, kolaylık gibi zorluk da bir “Vakıa” dır. Bunu kabullenmek ilk ve en önemli adımdır.
Bu aslında zorlukla başetmenin, yönetiminin aslında kolaylığa yönelmenin ilk basamağıdır.
Kabullenilmeyen zorlukların, kolay çözümden uzaklaşma riski her zaman yüksek olur.
Zorluklar aslında insan için avantaj olabilir. Bu sayede insanın bilinmeyen farklı yetenekleri ve gizli enerjisi ortaya çıkar, duygu ve düşünceleri gelişir, bilgi ve deneyimi artar.
Büyük şair ve yazarların çok zor şartlar altında, başka zaman ortaya koyamayacakları eserler meydana getirdikleri bilinir. Rakip ne kadar güçlü olursa, bir sporcu, o denli hazırlık yapar ve gerilime geçer.
Bu sebeple dememiş mi üstadlar; cehennem lüzumsuz değil cennet de ucuz!
Peygamberimizin: “Kolaylaştırın zorlaştırmayın!” şeklindeki ifadeleri de bu konu içinde ayrı bir anlam kazanmaktadır.
Zorlukların, kolay yolla çözüme ulaşabilmesi, kolaylaştırılması için farklı alternatifler üretilmelidir. Bu, kolay ve isabetli olanı seçme imkanı verir.
Zor olanın yüklenmesi ile zorlaştırmak ayrı şeylerdir. Öncelikle zor olan konular, görevler vb sorumluluklar, onları kaldırabilecek kapasitede olanlara verilerek, kaldırabilecekleri zorluklar yüklenerek, herkese bir kolaylık sağlanmış olur.
Zor olan konuya kolay yöntemlerle ulaşarak kolaylaştırmak gerekir. Bu tedrîcilik demektir ki Kur’an’ın ve Peygamberimizin temel eğitim yön temlerindendir.
Zor olan da istenir fakat kolay yöntemlerle alıştırılarak istenir. Bir sporcunun yavaş yavaş ağırlık arttırarak çalışması ve sürekli zor olan ağırlığa doğru ilerleyerek rekor kırması gibi. Çıtanın yüksekliği kademeli olarak arttırılması gibi…
Kolaylaştırmak ve zorlaştırmamak kişiye göre bir uygulama biçimi sunmak anlamına da gelebilir.
Mezheplerin asılda, ana konularda, temel meselelerde bir oldukları halde, teferruata ait meselelerde farklı olmalarının bir hikmeti de Peygamberimizin alternatif davranış biçimleri sunmasıdır.
Öte yandan Peygamberimiz çölden gelen bir insanla, başından beri kendi kültür çevresinde yetişmiş insana yaklaşımı ve yüklediği sorumlulukları ve beklentileri de farklılık arz etmiştir. Ve O daima zor işlere kendi seçtiği zorun adamlarını görevlendirmiştir.
Şu iki durum yanlış sonuç verebilir: Zorluklara önem vermemek, ilgisiz kalmak, ihmal etmek ve gerekli görevleri yerine getirmemek, zorlukları baş edilebilir olmaktan çıkarır, insanın hem kendine hem de çevresine zarar verecek hale dönüştürebilir.
Öte yandan zorlukları gereğinden fazla büyütmek, üstesinden gelinemez olarak nitelemek de insanı ümitsiz yapar, hayal kırıklığına uğratabilir, başarıyı engeller, psikolojik problemlere yol açabilir.
b-Ayetlerde her zorluğun içinde bir kolaylığın gizlendiği anlatılıyor.
Zorluklar, kolaylıklar konusunda birer uyarıcıdır. Zorluklar, tedbir alma ve çözüm üretme davetçileridir. Zorluklar, gerçek anlamda bir zihin tetikleyicisidir.
Zorluklar insanın hem kendisiyle hem dış dünya ile yakın temasa geçmesini ve buluşmasını sağlayan ciddi arabuluculardır.
Zorluklar irade ateşleyicileri, başarı yolunda mücadele kamçıları ve de tatlandırıcılarıdır.
Zorluklar hem Allah’a yöneltmesi hem de insanı hedefine ulaştırması yönüyle mutluluk üreten sabır mekanizmalarıdır.
Zorlukla beraber bir kolaylığın olduğundan, ikisinin birlikteliğinden söz ediliyor. Bunu ifade ederken de ilginç bir anlatımla, iki zıt olay yan yana getiriliyor.
Aslında zıtlar bir araya gelmez; bir iş ya kolay ya da zordur. Sadece zorluk dereceleri farklıdır.
Fakat ne kadar zor olursa olsun, zorluktan kurtulmanın zor ve imkansız olmadığı, bir çıkış yolunun mutlaka bulunduğu gerçeği, imkansız kavramların yan yana getirilmesiyle vurgulu biçimde anlatılmış oluyor.
Nitekim geceyle gündüz de aslında bir arada olmaz fakat kesinlikle biliriz ki her kışta bir bahar, her gecenin bağrında mutlaka bir gündüz ve ı-şık saklı bulunmaktadır. Ya da bir topuma ve çekirdeğe baktığımızda son derece basit gelir oysa içinde meyveleriyle birlikte koca bir ağacın programının saklı bulunmaktadır Sperm ve yumurta hücresinde de gen haritalarıyla insan serüveninin bulunduğunu biliriz.
Aynı şekilde psikolojik her rahatsızlığın içinde mutlaka bir çıkış yolu ve huzura ermek için bir terapi yöntemi var demektir.
Zorluğun içinde kolaylığın olması şöyle de açıklanabilir: Her zorluğu da kolaylığı da veren, insanın iradesini de hesaba katan Allah’dır. Her zorluk, içinde ilahî Rahmeti, Hikmeti ve İnayeti de barındırıyor demektir.
Her zorluğa yönelen insan içindeki Rahmet kolaylığını hissedebilir; onu arayıp bula bilir, üstelik peşin hizmet lezzeti ve ücreti şeklinde bir kolaylığın gizli olduğunu da fark edebilir.
Demek ki kolaylık deyince aslında başarılı bir sonuçtan önce, Allah’ın insana lütfettiği manevî lezzet ve ruhî haz gelmektedir ki insan için moral açısından en büyük kolaylık şüphesiz bu olmalıdır.
Moral ve motivasyon eksikliği çok mükemmelliği gölgede, teşebbüsleri yarıda bırakabilir. Güçlü motivasyon ise, diğerlerine göre avantaj sayılabilecek pek çok niteliği aşarak insanı başarı yolunda koşturabilir. Tarihî fıtrat gerçekliği içinde, inançlı, az ve zayıf güçlerin, silah gücü üstün çok kalabalıklara galebe etmesi gibi…
c-Ayetlerde her zorluğun içinde bulunan kolaylığın, aynı zamanda yeni zorlukların kolaylaşmasında da bir başlangıç olabileceği anlatılmış oluyor.
Bunu gelen ayetten çıkarabiliriz “Bir işten boş kalınca yenisine yönel!”…
“Zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Bir zorlukla mücadele edip onu kolayladıktan ve çözüme ulaştırdıktan sonra, boş kalma, yeni zorluğa yönel ve onu da kolaylamaya bak!” gibi bir anlam hissedilmektedir. Yani zorlukların kolayca açılması ve aşılması için, bir işin, teşebbüsün, çabanın ardın dan bir diğeri getirilmelidir.
Bu durumda zorluk sonrası kolaylık yeni zorluğun başlangıcı oluyor. O da kolaylanıyor, ardından bir başka zorluk geliyor!..Ve bir salih daire oluşuyor: Zorluklar kolaylaşıyor; başarı tadı alınıyor, güven tazeleniyor, enerji birikiyor, şevk ve metafizik gerilim içinde, yeni bir solukla yeni zorluklara yöneliş, kazanılmış bu kolaylık içinde başlıyor. Ve bir zorluk bir kolaylık, bir zorluk bir kolaylık…………..şeklinde bir yükseliş merdiveni oluşuyor.
Bu önemli bir konudur. Zorluğun içinde kolaylık kolaylığın içinde zorluk olduğu anlaşılıyor. Her zorluk kolay olmaya, her kolaylık da zor olmaya aday durumdadır.
Her zorluk kolaylıkla çözülürken ve sonuçlanırken, her kolaylık da bir zorluğun başlangıcı olmaktadır. Zorluk kolaylığa, kolaylık da zorluğa bürünmektedir. Bu durumda biz doğru anlamlı ters bir bakış açısı geliştirebiliriz. Yani zorluğa kolaylık adını verebilir, kolaylığa da zorluk diyebiliriz.
Mesela, alışmamış bir insan için kolay denilebilecek iki rekat namaz kılmak çok zor gelirken, bedenine su içirir gibi ruhuna namazı içiren insanlar için gece boyu namaz bambaşka lezzet verebilir. Oruç için de benzer yaklaşımda bulunabiliriz, malından veren cömertle vermeyen cimri için de…
Kolaylık ve başarı hakim olunca zorluk ortadan kalkmış oluyor. Zorluğun kendini bütün ağırlığıyla hissettirdiği yerde ise, hiç bir şeyin öyle bir çırpıda kolayca olamayacağının da bilincine varıyoruz. Bir ayet, “Öncekiler gibi bir kısım sıkıntılara uğramadan cennete kolayca girivereceğinizi mi zannediyorsunuz?” (2/214) demekle benzer yaklaşımı sergilemektedir.
Zorluk da kolaylık da doğurgan bir yapıya sahiptir. Zorluk bağrında kolay çözüm nüvelerini de taşır. Ortaya çıkan çözüm ve kolaylaşmış durum ise, yeni zorlukları doğurur, yeni mücadele alanları açar. Hem iç dünyada hem de dış dünyada fetihlerin ise sonu yoktur…
Psikolojik yatkınlık haline getirilmiş alışkanlıklar zorluk olmaktan çıkıp ruhun kolay davranışına dönüşür. Ve her mertebedeki zorluk, alışkanlık sonucu kolay olur, diğer zorlukları kolaylaştırmak da kolay hale gelir. Bu kuralın dışında kalmış hiç bir zorluk gösterilemez…
d-Ayetler zorluğu kolaylaştırma çabalarının içten ve sürekli olması gerektiğini vurguluyor.
Zorlukların kolaylaştırılması mücadelesi durmadan sürdürülmelidir. Ayet, bu mücadele sürecinin sürekliliğinin sağlanması ve hiç bir boşluk bırakıl maması konusunda uyarıda bulunmaktadır.
Zorluklarla mücadele ederken, zorluklar karşısında kolayca çözüm üretip başarı hedefine ulaşma yolunda yürürken, asla moralsizlik, tembellik ve de teknik eksikliği gibi boşluklar bırakılmamalıdır. Aksi takdirde zorlukların aşılması kolaylıkların sağlanma sı ve hedefe ulaşılması imkansız hale gelebilir.
Buna göre, zorlukların kolaylığa dönüşmesinin temel sırrı, son ayetle nokta koyulduğu gibi Rabbe yönelerek; boş kalmamacasına ve hiç bir boşluk bırakmamacasına zorluklarla kıyasıya mücadele etmek, düşen kalkan ama tekrar tekrar kalkıp yürüyen karınca gibi sürekli denemektir.
Samimi ve israrlı yöneliş sonrası dayanabilmiş ve yerini zafer anlamında kolaylığa bırakmamış hiç bir zorluk yoktur!..
Çabanın ihlaslılığı ve sürekliliği, zor dağları bile yerinden oynatabilecek güçtedir.
Damladaki sabırlı süreklilik, mermeri bile deler. Yürekten kopan israrlı bir kaç söz yeri inletir gökleri hareket geçirir. Devamlılık, az olan ibadetin ve hayrın makbûliyetini de arttırır. Süreklilik alışkanlık kazandırır bu da tutum ve davranışlarda otomatikleşmeyle sonuçlanır.
e-Zorluklarla baş etmenin farklı açıları:
Zorluklarla baş etmenin sırlı bir anahtarı zorluklara karşı aşk duymaktır. Aşk duyulacak kalbin sahibinden gelen ve O’na yaklaştıracak olan ve sile ve basamaklar olarak görmektir. Çünkü O verdiği için, gülü gibi dikeni de hoştur. Nimetler ve lütuflar kadar, menfî ibadet yönüyle de O’na giden vesileler araştırmak ilahî emirdir (5/35, 17/57).
Zorluklar insanın ruhunu, kalbini, duygu ve düşüncelerini Allah’a yöneltir. Bu, esas güç ve bereket kaynağıyla buluşma anlamına gelir ki, O’nun adına hareket eden insanın, üstesinden gelemeyeceği hiç bir zorluk yoktur yeryüzünde.
Hem ihlasla hem de azimle mücadele eden, zorluk nüvesi içindeki çok boyutlu semereye mutlaka ulaşır. İnsanın iradesi etkili olsun olmasın, başa gelen bütün zorlukları ve bütün sıkıntıları giderecek olan, her şeye hükmeden Allah’dır. Bu bakışla zorluklara yönelmek, Allah’a götüren vesileler araştırmak anlamına da gelebilir (5/35, 17/57).
İnsana düşen, her zorluğu aşarak bir kolaylığı elde etmesi, sonra çıkan ikinci zorluğu aşıp ikinci kolaylığı elde etmesi, üçüncüde, dördüncüde aynı şekilde düşünüp davranmasıdır…Ölmeyecek kadar gerekli olan rızkın, Allah’ın teminatı altında olması gibi, zorlukların tükendiği yerde kolaylık, yani başarı mutlaka elde edilecektir.
Bu Allah’ın garantisi altındadır. Hakkın olduğu yerde yanlışın barınamaması gibi, kolaya, huzura, başarıya ulaşma yolunda verilen mücadele sonucu zorluk kesinlikle ortadan kalkacaktır. Bu da kolaylığın önünün açılması demektir.
Özellikle insanın gereken çabayı gösterdikten sonra, çaresizlik içinde tevekkül ve duaya sarılması, ayet ve hadislerde örnekleri görüldüğü gibi açılmaz çok kapıların açılmasına, zorlukların kolaylıkla çözülmesine sebebiyet vermektedir.
İnsanların en büyük yanılgısı, sadece zorluklara konsantre olmaları, zorlukları saymaları, onları hayallerinde yığarak aşılmaz bir dağ engeli ve duvar olarak bilinçlerini hayal kırıklığına uğratmalarıdır. Bu da zorluk aşmayı bir kolaylık ve başarı olarak değerlendirememe gibi olumsuz bir sonuç verir.
Bir işi başaramamak, en azından onun o yolla başarılamayacağını öğrenmek demektir. Dene-yanıl-öğren yöntemi uzun ve zor bir yol da olsa sonuçta zor aşılır ve başarıya ulaştırabilir. Edison”un bir ampul için bin ampul patlatması, şimdi ye kadar belki bin kez anlatılmıştır. Bu hatırlatma da bin birinci olsun!..Kur’an’la ve Bilimlerle belirlenmiş gerçekleri deneyerek öğrenme söz konusu olmadığına göre, bütün malzeme önümüzde demektir!..
İnsanlar için en büyük handikap da zorluğa gelememeleri, başarıyı kolay yoldan elde etmek istemeleridir. Bu, mizaçtan gelen bir yapı olabileceği gibi, kişilik bozukluğunun bir tezahürü, ya da nefse düşkünlüğün bir ifadesidir. Para her zorluğu aşan en kolay yol olarak görülebilir. Zengin olmayan insanı da helal olmayan yollarla servet sahibi olmaya itebilir.
“Zorluk acı verir, kolaylık da haz verir!”. Bu zahiren görüleni ve söylenenidir. Oysa zorluk acı değildir, o sadece tadı saklar. Ama onu sadece tadı arayana sunar.
Aslında zorluğu tatmayanlar, içindeki lezzeti de fark edemezler. Her zor hizmetin avans hizmet ücreti mutlaka içinde bulunur. Bu anlamda da her zorluk içinde, kolaylaştırıcı unsurlar mutlaka var demektir. Cevizin dış yüzüne bakanlar, bir kat alta inemeyenler onu da kıramayanlar, öze ulaşamazlar; özdeki tada varamazlar.
Mesela can sıkıntısı aslında önemli bir zorluktur. Ardında pek çok zorlukları barındırır ve insanı hem dünyada hem de ahirette zora sokacak pek çok günah ve olumsuz davranışlar içine atabilir. Fakat inanç ve ilimle yaklaşılırsa, Allah’ın “Kâbıd” (kalpleri sıkan) isminin bir tecellisi olduğu düşünülür ve sıkıntı, Allah’ın “Bâsıt” (Gönle ferahlık ve inşirah veren) ismini misafir edecek bir tebessüme dönüşür. Gelen ayetin tavsiyesine uyulur, sıkıntı yapan boşluk, bir meşgale ve dost sohbeti veya hayırlara vesile olacak hizmetlerle doldurulur ve sıkıntı, bin veren gibi, gönül bahçesini neşe çiçekleriyle doldurur. Bunun gibi hüzün ve sıkıntılarına her biri aslında birer cennet-tûbâ ağacının çekirdekleri gibidir.
İşte dünyada hem inanç ve ibadet zorluklarına, hem dünyadan kaynaklanan bela ve musibetlere, hastalık ve ölümlere, hem haramlara direnme zorluklarına, hem de insanların iyiliği için hizmet yollarında zorluklara katlanmalara karşı Allah’ın cennetlik kullarına verdiği müjde:
“Dünyadaki amellerinize karşı yeyin için!” (52/19,69/24,77/43). “Siz ve eşiniz değerli bir misafir gibi cennete girin. Orda altın tepsi ve bardaklar dolaşır. Canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey ve bol meyveler vardır. Orada ebedi kalacaksınız. Yaptıklarınıza karşı size miras verilen cennet budur!” (43/70-73).
Cennet, sürekli yenilenen ve her anı orijinal olan bir yerdir. Oranın her neşesi yepyeni bir neşe doğurur, ama oranın neşesini buranın hayra vesile olan sıkıntıları doğurur.
Öte yandan sırf kolay olanda, rahatta ve istirahatta daima bir sıkıntı ve huzursuzluk saklıdır. Mirasın kıymetinin bilinmemesi bundandır. Bir mirasyedinin, akşama kadar çalışan ter dökerek para kazanan insanın, emeğiyle yediğinden aldığı hazzı alması düşünü lemez. Bazen “Hiçbir şeyden tad alamıyorum!” dediğimiz olur.
Aslında bu Ruhun derinlerden seslenmesi, kendine özgü gıda istemesi, hareket ve aksiyon beklentisi mesajıdır. Mecnun cinnet tadına zor yollarda ermişti, sonra da Leyla vuslatı zorluk tadını kesmiş, bu yüz den ondan geçmişti…Başarı lezzet verse de o yolda hizmet, o lezzeti unutturmalıdır…
Allah’a gönlünü açan insanın, bir zorluğa karşı iki kolaylık gücü var demektir: Birisi kendi gücü diğeri Allah’ın lütfuyle katacağı fadlî güç!. Yardımcısı Allah olduğundan zorluk-kolaylık Salih dairesi oluşur. Allah’tan kopan insanda ise bu “Salih” olma vasfını kaybe der ve “Fasit” bir daire oluşur ve insan o zorluklar içinde sıkışıp daralır, zorluk-zorluk üstüne ruhsal bunalımlar yaşar ve hayat meşakkat leri çeker durur!..
Çocukluğumuzda büyüklerimizin öğrettiği çok hoş bir dua vardı, yatarken mutlaka okurduk: “Rabbi yessir velâ tüassir Rabbi temim bil-hayr!”. “Rabbim! kolaylaştır, zorlaştırma! Hep hayırla sonuçlandır!”…Meğer ne müthiş bir motivasyon cümlesiymiş!.. Bir de anlamını bilerek şuurla söyleyebilseydik!..Siz çocuklarınıza bu çaplı anlamlarıyla bu duayı öğretin beraberce söyleyin, aranızdaki diyalog ve ilişki de kolaylıklar içinde oluşsun!…
Ruhumuzu, bütün üniteleriyle benliğimizi Rabbimize yönelttiğimizi, O’na açtığımızı düşünelim. Rahmetiyle içimize, Hz.Adem’e yaptığı gibi ilim, güç ve huzur doldurduğunu ve yeryüzünde iyiliği yaymakla görevlendirerek başımızı Nurdan bir Hizmet tâcını koyduğunu, böylece şânımızı yükselttiğini hayal edelim. Acaba böyle bir durumda hangi zorluk, ellerimize kelepçe, ayağımıza pranga vurabilir? Hangi etten veya demirden kuş, meleklerden ödünç aldığımız kanatlarımızla yarışabilir?..
Hangi konuda olursa olsun, kişilere göre farklılık arz edebilecek, zorluk dereceleri farklı olan problemleri, kolay aşabileceğimiz gerekli bilgi, beceri ve deneyimle donanımlı olmamız zorunludur.Yetersiz kaldığımız noktada ise, mutlaka fikir, güç, malzeme vb. dış yardım almamız gerekebilir. Bilgisizce ve uzmanına sormadan, her işe atlamak, kolay çözülecek bir problemi içinden çıkılmaz bir hale sokabilir.
Sistematik olma, yöntem geliştirme, teknolojinin sunduğu Allah nimetlerinden yararlanma dışlayabileceğimiz şeyler değildir. Böyle davranmak, aslında Allah’ın ayette belirttiği ifadeyi umursamamak, kolaylık sağlayan nimetlerine sırt çevirmek anlamına gelebilir. Zorluk tanklarına karşı ağızdan dolma tüfekle çıkılmaz!..Bu, Don Kişot’un durumuna düşmek olur!..
Hatta, bu ayetten yola çıkarak, her alandaki farklı zorluklar için, yeni kolaylık yollarının araştırılmasına bir teşvik de sezilebilir. Uzay ve Gen haritası çalışmaları, bilgisayar, sağlık, eğitim gibi konulardaki gelişmeler, psikolojide psikodrama terapi uygulamaları, ileti şim yöntemleri, NLP gibi çalışmalar hep insanla ilgili zorlukların kolaylaştırılmasına yönelik kolaylık çalışmaları olarak değerlendirilebilir.
Bizi ve çevremizi aşan ulusal ve evrensel boyuttaki zorluklara karşı, zorluklarla mücadele etmesini çok iyi bilen samimi topluluklarla birlikte olmak, kolaylık adına üzerimize düşen başka bir görev olmaktadır. “Bu zorluk beni aşıyor!”, “Tek başına ne yapabilirim ki!”, özellikle olumsuz beyin programlayıcıların, liste başı sloganlarından olan :”Bu milleti sen mi kurtaracaksın?” gibi deyimler bizim ve evlatlarımızın zihninde asla yer etmemelidir. Himmetimiz milletimiz olduktan sonra, damlayken derya, ağaçken orman, gedayken sultan olur; hem dağlar gibi zorlukları kolayca aşarız hem de niyetimizle cemaat güç ve bereketine ulaşırız.
Bu ayet başlı başına bir terapi cümlesi olarak görülebilir. Öyle psikolojik hastalar olabilmektedir ki, hayatının zorluklar tarafından tamamen çevrildiğini düşünmekte ve çaresizlik içinde hiç bir çıkış yolunun kalmadığı inancına saplanmaktadır. Bu çok riskli bir psikolojik yaklaşım şeklidir. Bunun bir adım ötesi zorluklardan kurtulma adına hayatına son verme zorunluluğunu duymak ve bilinçsizce intihara yönelebilmektir.
Ayet zorluklar karşısında sıkışıp kalmış bu gibi insanların ruhlarına, adeta nefes alacak bir menfez açmakta, “Kimsesiz ve çaresiz değilsin, kesinlikle bir çıkış yolu var, her güçlüğün içinde bir kolaylık var, vazgeçme, zorluğu huzura çevirmeye çalış!” mesajını vermektedir. O kadar ki, şayet İnsan ümidini yitirmese, o insan o kolaylığı bulamasa bile, kolaylık gelip onu mutlaka bulacaktır. Ayet bu konuda teminat vermekte, Allah kefil olmaktadır.
Ruhsal rahatsızlığın ürünleri olan iç sıkıntısı, korku, kaygı ve üzüntüler, stres ve depresyona yol açan olumsuz her türlü duygu ve düşünceler, huzur isteyen Ruhumuz için hep birer zorluktur. Psikiyatriste başvurmak, ilaç tedavisi ve terapi görmek bu zorlukları aşmanın vazgeçilmez kolaylıkların dan biridir ve mutlaka bu yola başvurulmalıdır.
Bu konuda Allah tarafından Şifa kaynağı olarak adlandırılan Kur’an’a başvurmak da şüphesiz vazgeçilemez bir ihtiyaçdır. İnsan sadece bu ayete bakıp, dikenler içinde gül, kömürde elmas, denizlerde inci arar gibi kolaylığı avlamaya az çaba gösterse, zorluklar içinde kolaylığın ve huzurun hiç de uzağında olmadığını anlayacaktır.
Duanın hem kavlî hem de fiilî, iki boyutlu olması gerektiği gibi, Psikolojik darlıklarımıza da iki reçete ile yaklaşmakta yarar vardır. Şöyle olabilir.
Sıkıntım!..Kaygım!..Üzüntüm!..Korkum!..Siz varsınız, Ama ben bu işte yokum!..Biliyorum ki siz, Huysuz birer zorluksunuz! Ru humu durmadan Zora sokuyorsunuz!..Zorla da güzellik olmaz ki!..İkide bir böyle, Başıma dikiliyorsunuz!..Bakın!..Şu elimdeki Psikiyatrist reçetesi, Sağ elimdeki, Rabbime gönül dilekçesi!..Çekilin bir güneş görsün, Artık ruhumun şu dar penceresi!..
Tepkiniz sesli gülme şeklinde olduysa, yüzde yetmiş beş başarı, tebessüm ettiyseniz yüzde elli, ilginç bulduysanız yüzde yirmi beş başarı sayılabilir. Hiç tepki vermediyseniz, siz başka alternatif deneyiniz, biz de yüreğimizi tekrar gözden geçirelim!..Canınız sıkıldı ğında, üzüldüğünüzde, endişeye kapıldığınızda, ya da korktuğunuzda hatta öfkelendiğinizde bu inşirah (gönle huzur vermek) süresini yürekten okumanızı tavsiye edebiliriz.
Kolaylığın, diğer ifadesiyle psikolojik yatkınlığın temel yolu, nefis arzuları, günahlar, olumsuz duygu ve düşünceler gibi, olumsuz ağırlıklardan kurtulmak ve ruha bütünlük içinde yönelip huzur bulacağı besin kaynaklarına ulaşmaktır.
İnsan, inanç, bilgi ve hizmet eylemleriyle ciddi motive edilirse, bütün zorluklara karşı “Psikolojik bir yatkınlığa’ sahip olur. Ve her zorluğu kolayla kolay hale getirip her müşkülün üstesinden gelebilir.
İnsanın psikolojik yatkınlığa ulaşmasının kolay iki yolu var: Biri Aşkla Rabbe yönelmek diğeri şevkle insanlık yararına hizmetler üretmek!..
Bu yatkınlığa ulaşma yolunda, gelen ayet de son derece uygun düşen iki boyutlu yol ve eylem planı sunmaktadır: İçe ve dışa ciddi yöneliş..
Biri Rabbe iştiyakla ve aşkla yöneliş, diğeri de dünya işlerinde, standartlar üstü ürün verecek şekilde hummalı bir çalışmayı Allah’a takdim ediyor havasında hizmet üretip durmaktır.
Bu demektir ki, insan Allah’tan uzaklaştıkça, aslında kendisini zorluklar içine sürüklemekte, dünya işlerinde de başarısız olmaktadır. Bunun en çarpıcı örneği “Tevhid’de suhûletin” olmasının ifade edilmesidir. Bir ilahı kabul etmeyen bir insan, pek çok ilahı kabul etmek zorunda kalır ve kolay yolu zorlaştırır. Verilen diğer bir örnek de şöyledir: Gemiye binen bir insan, sırtındaki yükleri gemiye bırakmamakla, aslında kendini zorluklar içinde bırakmaktadır. İnsan iç ve dış dünyasında yaşadıklarını Yaratıcısı ile paylaşmasıyla ancak Psikolojik kolaylığa, huzura ve dünya işlerinde başarılara kavuşabilir. Başına gelen olumlu olumsuz her olayı doğrudan kendine mâl eden ve sırtına yüklenen insan, kendisini zorluklar içine atmakta, psikolojik rahatsızlıklara ve başarısızlıklara yatkın hale getirmektedir.
Psikolojik yatkınlığın önemli bir yöntemi insanın kendisini boy hedefi haline getirmesi olabilir. Çünkü esas zorluk kaynağı insanın ta kendisidir. İnsanın nefsidir. Çocukluktan, gençlikten gelen alışkanlıklarıdır. Esas mücadele alanı ve savaş cephesi kendi duygu ve düşünceleridir, bilinçaltıdır.
Böyle olunca zorluklara karşı en önemli engel olanı, öncelikle kendini aşması gerekir. Şu sözler slogan haline getirilebilir: “Ba na rağmen!”, “Nefsime rağmen!”, “Alışkanlıklarıma rağmen!”…Sözgelimi “Rabbim günahlarıma rağmen senden asla vazgeçmeyece ğim, kapına gelip yüzümü sürmekten geri durmayacağım!”, “Zaaflarıma rağmen günah zorluklarının, yoksulluğuma veya tembelliğime rağmen ekonomik güçlüklerin üstesinden geleceğim!”. “Her başarısızlığı, başarım için bir ateşleme ve tetikleme yapacak hamle ruhumu kamçılamasını sağlayacağım!..” vb…
Günlük her zorluğa aslında bu bakış açısıyla bakmak da mümkündür. Zorluğun üstüne gitmez, bir kenara çekilir ondan kaçar sak, aslında o zorluğun daha çok büyümesine ve yeni zorluklar doğurmasına sebep olmuş oluruz. Eğer üzerine gider mücadele eder sek, hem ondan kurtulmuş hem de yeni zorlukları karşımıza çıkarmasına izin vermemiş oluruz. Bu aynı zamanda tembelliğimizin ve vurdum duymazlığımızın de önüne geçmek ve kendimizi aktif hale getirmek demektir. Zorluk içindeki en büyük kolaylık da aslında aktif liktir, aksiyondur. Gelen ayet de bu konuya ışık tutmaktadır.
Hakiki imanı elde eden insanda, dünyaya ve insana, eşya ve hadiselere ve karşılaşacağı her probleme karşı bakışında ve yaklaşımlarında olumlu bir psikolojik yatkınlık gelişir.
Bu ayetler bize, israrla insanın “Psikolojik yatkınlığa” ulaşabileceği ve her zorluğu aşabileceği konusunu düşündürmektedir.
7,8-”Bir işi bitirip boş kalınca, hemen kalk çalış ve yorul”, “Ve sadece Rabbine yönel!”
Ayet, insanın sürekli meşgul olmasını, iş bitirmesini ve hep daha zora doğru tırmanıp adeta her seferinde kendi derecesini ve rekorunu arttırması hedefini gösteriyor. Bu, insan için bir canlılık coşku ve şevk anlamına geldiği gibi başarı, dolayısıyla ürün anlamına da gelir. Böyle insanların sıkıl maya vakitleri olmaz ki depresyon onların semtine yaklaşabilsin!..
Boş kalmak ruhta boşluk oluşturur. Boşluklar birikince ruhta zorluklar oluşur. İç sıkıntısı, kaygı ve üzüntülerin ana kaynağı ruhta oluşan bu boşluklardır. Oluşmakta olan küçük boşluğu kapatmak kolay olabilir. Boşluklar büyürse kapatmak zorlaşır ve ruhu yutacak dev boyutlara ulaşır.
Unutmamalıdır ki insan boş kalabilir fakat insanlığın azması ve insanlığın fesadı için çalışmaktan zevk alan çıkar uman insanlar, nefis arzuları, bilinçaltı ve olumsuz hayaller üretme merkezi gibi çalışan şeytan asla boş durmazlar. İnsanın boşluk anlarını arar durur ve bulduğu gibi de hücum ederler. İnsan nefsini meşgul etmezse, nefsi insanı meşgul etmeye başlar. Peygamberimizin: “Rabbim beni bir an bile nefsimle baş başa bırakma!” şeklindeki duası ne kadar manidardır!..
Bilinçaltı, Ruh denizimizin yüzeyi gibidir. Her zaman yakamozlar halinde göz kırpmaz, kimi zaman fırtınalar koparır, dev dalgalar halinde ruhumuzun sahillerini döver durur. Onu meşgul edecek bir konu veya iş bulamadığımız için serkeşlik yapmakta adeta intikam almaktadır.
Olumlu zorluklarla onu meşgul etmekten başka seçeneğimiz ve ondan kurtuluşumuz yoktur.Ya onun baskılarına boyun eğip günahlara girmek gerekecektir veya oturup içimizi sıkıntı ve üzüntülerle kemirmesine katlanmak zorunda kalacağız. Ya da manevi lezzet üreten işlerimizle ve güzel aktivitelerle onu susturacağız.
Boş duran ve boşluklar içinde yüzen fert ve toplumların, duran suyun yosunlaşması, işlemeyen demirin pas tutması gibi zamanla çürümesi kaçınılmazdır. Tarih bu anlamda, hamle ruhunu yitirmiş toplulukların akıbetlerine şahit bulunmaktadır.
Aksiyon halinde bulunan insanlar daima kazanırlar. Bu açıyı Kur’an şöyle belirler: Boş oturanlarla, ayakta işleyip duranlar bir olmazlar! Allah işleyip duranları derece olarak üstün tutmaktadır (4/95; 41/95)
Bu ayetle, Duha süresi, 4. ayet arasında latîf bir irtibat da seziliyor. Ve son derece orijinal bir mesajı bize fısıldıyor:
“Her işin sonu başından daha hayırlıdır”. Çünkü hayırlı amaç ve niyetle başlanan her iş, yüce bir hedefe kilitlenmişlik ve sistematiklik içinde, azim ve sebatla çalışarak, hayırlara vesile olacak şekilde, başarıyla sonuçlandırılmalıdır ki bir yenisine yönelme şevkini, isteğini ve becerisini insana kazandırmış olsun!..
Sonu belirleme ve onu açıklama, son derece etkili bir motivasyon oluşturur. Aynı şekilde bir hedef belirleme, o hedefe ulaştığını hayal ederek şevkle çalışma adına vazgeçilmez bir prensiptir.
Ayetten, “Hiç bir zaman, salih bir eyleme, son eylem nazarıyla bakılmamalı!” gibi ikinci orijinal bir mesajın da ortaya çıktığını görüyoruz. Sanki ayet bize: “Başladığın bu işe, bunu bitirip, başka bir işe başlamak üzere başla!” şeklinde bir uyarıda bulunuyor.
“Ve hedefler içinde, ömür boyu ulaşılamaz zirveye, sonsuz bir hedefe gözünü dikerek, ulaşılamaza ulaşmak için sürekli başla; bitir yeniden başla; hayatını böyle başla ve bitirlerle öylesine doldur ki, hayatın son bulduğunda, bir işe ya başlıyor ol ya da başlamak üzere bitiriyor ol!” diyerek düşünceleri derinleştiriyor…
Bu bir salih eylem dairesi oluşturma demektir. Her son ve sonlandırma yeni bir başlangıç için kanca atma anlamını taşımalıdır. Kitap okurken, bir sayfayı bitirirken diğerine geçmeye hazırlanmak gibi…Eylemdeki manevi lezzet, insanı yeni bir eyleme hazır hale getirmekte, insanın psikolojik tavrına orijinal bir kıvam kazandırmaktadır.
İşimizde veya insanlara yararlı bir çalışmada sırtımıza yüklenen kas ağrıları ve yorgunluklar, boş oturmakla ruhumuzda oluşan boşluklardan sızan sıkıntı ve üzüntü ile oluşan rahatsızlıkların ağırlığından fazla olmayacaktır.Tam tersine yorgunluk veren her hizmetten haz ve huzur hissedeceğimiz konusunda kuşku yoktur. Çünkü külfet ne kadar çok olursa nimet o oranda artar. Mağrem kadar mağnem ; zorluk nisbetince ödüle konma vardır.
Son ayet ise bu eylemlere bir ruh katmakta, “Allah adına!” diyerek anlam ve değer kazandırmaktadır. Çünkü insan sürekli iş yapar semere verir de bir gün, niyet ve amaç gibi en önemli bu ana faktörün yokluğundan bıkkınlığa düşebilir, “Ben niye, kimin için çabalıyorum ki bu kadar!” deyip , emeklerinin boşa gideceği anlayışına kapılabilir. İşte insanın sa’yinin semeresini ahirette göreceği ve Allah’ın rızasını kazanacağı inancı, onun için gerçek anlamda motive edici, yüreklendirici ve tükenmek bilmeyen, uçurucu bir enerji kaynağı olmaktadır. Ve böyle insanlarda psikolojik rahatsızlıklar pek görülmediği gibi, bu tarz insanların yoğun olduğu toplumlarda gerçek huzur hakim olur.
Ayet, sürenin başında işaret edilen ve bütün nefis-ruh hastalıklarına, kişilik ve davranış bozukluklarına ana dosya durumunda olan “Sadr” darlığından kurtulup inşiraha kavuşmak için pratik bir çözüm önermektedir: Sadece Rabbe yönelmek, zorluklarla mücadele etmek ve hayatımızda nefis hesabına bir boşluk bırakmamacasına, insanlığa yararlı olacak hayırlı hizmetlerde koşturmak!..
Son ayetler de bize insanın, “Psikolojik iç ve dış aksiyonu” nu düşündürmektedir.
——————————————————————————–
İNŞİRAH SÜRESİ ÜZERİNE MÜLAHAZALAR (drmavi)
(Msn-Grup görüşmesi)
Muhterem Üstadlarım!..
Daha önceki çalışmalarda, o günkü ruh halinde bu sürenin açıklaması yapıldığından, müstenkif bir durum oldu ama bir ali taleptir diyerek not alınmaya başlandı. Meğerse birisinin buna ihtiyacı olduğu hissedilmiş gibi, Üstadımız bu çalışmayı istemiş. Farklı bir şey olabilir mi acaba diye önceki çalışmaya da bakılmadan aşağıdaki yazı hazırlandı.
Ama tevafuk oldu zira bu akşam (01.02.2006) bir görüşme vardı. Yolda giderken de notlar tutulmuştu. İlk konuşmaya başlayan kardeşimizin ilk sözü “Zorluklar içindeyim Hocam!” oldu. Bendeniz de şaştım ve önümde duran notları göstererek “Ama!” dedim “Sizin derdinizin devası hazırlatılmış: Buyrun İnşirah süresi!..”
O akşam susuldu
Sadece inşirah süresi konuştu.
Ve mücrim gözler, kimsenin anlatmasına ihtiyaç olmadan Kelam-ı İlahinin kendisini gönüllere ve zihinlere nasıl anlattığına ve sadırlara şifa ulaştırdığına şahit oldu…
Ve bilemiyoruz belki de ilk kez bir süre, bir inşirah süresi resmen bir terapi unsuru oldu.
———-
Zorluk ve kolaylıkla ilgili ilk yorumu görüştüğümüz o kardeşimizden alalım:
“Başıma zorluklar geldiği zaman şöyle düşünüyorum: Bir hata ettik demek ki Rabbimiz bizi imtihan ediyor! Sonra sebat edip güzel hizmetlere devam edince bir de bakıyorum içime ferahlık gelmiş ve ekonomik açıdan zorlandığımız yerlerde sıkıntılar halledilivermiş…”
——————–
GENEL BAKIŞ:
——————-
A-İnşirah süresine şu iki temel açıdan bakılabilir:
………………………………………………..
1-İnsanın gereğini yapması
Allah’a yönelmesi, kolaylıkları elde etme yolunda her zorlukla mücadele etmesi ve devamlı çalışması
2-Allah’ın lutfetmesi
İnsana ağırlık veren gerek günah gerek dünyevi işlerin zorluklarını kaldırması, kolaylaştırması, ruhuna ferahlık vermesi, başarılara ulaştırıp yükseltmesi
B-İnşirah süresine beş aşamalı da bakılabilir:
……………………………………………
1-İnsan manevi huzuru elde edebilmek için, öncelikle kalbinde ciddi bir manevi operasyon yapmalı, ruhuna asılmış nefsani ağırlıklardan ve günahlardan kurtulmalı
2-İnsan kalp ferahlığını elde edebilmek için, kafasında da ciddi bir ameliyat gerçekleştirmeli, ruhuna zarar veren düşünce ağırlıklarından kurtulmalı, zorluklarla baş edebilecek çözümlere ulaşabilecek müsbet bilinç düzeyine ulaşabilmeli
3-Kalp ve akıl bütünlüğü içinde eyleme geçmeli, aktivitelerinin kalitesini, sürekliliğini ve çeşitliliğini asla yitirmemeli
4-Bu üç aşama başlı başına baş zorluklar… Bütün zorluklarla baş edebilecek şifreleri sunacak ve gerçek dinamizmi verecek anahtar zorluklar. Bütün bunların aşılması, mutluluk ve başarıya ulaşılması bir tek cümlede saklı:
Rabbe rağbet!..
O’na intisap!..
O’na aşk!..
O’nunla, O’nun namına, kainata, kainattaki bütün zorluklara meydan okuyabilecek güç ve zenginliğe, dur durak bilmeden hizmetler ve başarılara koşabilecek enerjiye ulaşma, şevke kavuşma!..
5-Ve sonuç: Ruhun inşiraha ermesi, ismin yükselmesi. İki dünyada mutluluk ve başarı
——————
C-İnşirah sürenin bütünlüğünde insanın bütünlüğü okunuyor.
İnsanın adeta ruh haritasının ana yoları çiziliyor ve aralarda, psikoloji ilminin araştırdığı bütün yönleriyle; kalbiyle, aklıyla, bilinç ve bilinçaltısıyla, duygu düşünce ve davranışlarıyla bir insan modeli ortaya çıkıyor.
——————
D-İnşirah süresinin üslubu de dikkat çekici.
Muhataba sanki tekrarla ısrarla, üstüne basa basa, güven telkin edici, yol gösterici, nasihat vererek ikna yolunu seçerek onore edici, kolaylaştırıcı, yüreklendirici, yönlendirici, moral ve motivasyon verici, huzur mutluluk bahşedici başarı vaat edeci bir ton ve eda gözleniyor.
Bu süreyi oturarak hatta dolanarak ama manasını derinlemesine düşünerek şöyle beş on dakika sesli mırıldananlar bile ruhlarındaki inşirahı ve rahatlamayı hissedebilirler.
Bir bilselerdi!… İnşirah terapileri nice ruhlara ne güzellikler kazandırırdı kim bilir?
——————
E-İnşirah süresinde bir iltifat ve tenezzül-i ilahi göze çarpıyor.
Zira “Biz” diye İlahi Saltanat adına umumi bir ifade kullanılıyor. İradesini kullanarak Allah’a yönelene, bir adım yaklaşana kainat adımlarıyla yaklaşılıyor, bütün kainat hesabına yaklaşım gösteriliyor. Zorluk kaldırılıyor, ruh huzura kavuşturuluyor, başarı yolunda yükseltiliyor.
Sonra da kolaylıklara ulaşmanın yolu olan zorlukların aşılması ve sürekli çalışma konusu gibi tamamen insani bir boyutta hitap kendini gösteriyor. “Biz! veya “ben” denmiyor adeta “Sen!” deniyor. İnsan iradesine söz hakkı veriliyor. Bir tanımlama, gizli teşvik ve tavsiye yapılarak insan, mücadeleyle baş başa bırakılıyor. Bu uğraş onu uzaklaştırmasın diye de sonunda “Beni unutma!” hatırlatması yapılıyor.
—————
F-İnşirah süresinde aynı zamanda bireysel sorumluluk ve irade mesuliyeti dersi de veriliyor.
Cenab-ı Hak irade-i külliyesi adına “Biz ruhunu kalbini genişlettik huzur verdik!” der. Der ama bunu şeriat-ı fıtriye dediğimiz ve Allah’ın değiştirmeyeceğini ifade buyurduğu gerçek çerçevesinde, irade-i cüziyyeyi de hesaba katarak düşünmemiz gerekir.
O alemlerden gelen inşirah himmeti bu alemdeki insanın irade gayretiyle doğrudan orantılıdır.
Şerh için inşirah gerekir. Bir kalbe nur yüklenecekse o kalbin onu talep etmesi ve yüklenecek nura hazır hale gelmesi gerekir.
Zira hiç bir atiyye matiyyesi olmadan gelmez. Pist olmayan yere uçak inmez, her başa tayr-ı hümayun konmaz, sığ sularda inci mercan bulunmaz.
Ruh inşirahı, netice itibariyle maddi manevi zorluklarla irade kavgasına girişen insanın, bu sa’yine terettüp eden bir semere olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ağırlıklarını atmayan bir hava balonu ne kadar yükselebilir yol alabilir. Ruhunun ihtiyacını, kalbinin gıdasını, aklının beslenmesini ihmal eden, sadece nefis hayatını yaşayıp günahlardan bir dünya kuran insanın ideal manada, iki dünyasını da kapsayan bir ruh inşirahına ermesi söz konusu değildir.
—————————-
ZORLUK-KOLAYLIK
—————————-
a-Ayette zorluk kolaylık maiyyetinden-birlikteliğinden iç içeliğinden söz ediliyor.
O kadar ki her zorluğun peçesi kaldırılıverse altında mışıl mışıl uyuyan kolaylık gülümseyerek kendini gösterecek gibidir.
Maiyyet hem mahiyet kazandırır hem de mahiyet değiştirir.
Allah maiyyetine-beraberliğine yönelen insan, müstesna bir mahiyet kazanır.
Bir maden alaşımına altının katılım oranı ona farklı mahiyet ve değer yüklemesi gibi.
Bu sayede insan zorlukların mahiyetini değiştirme gücünü elde eder.
Zorluk, insanın irade işçiliğiyle kimyevi istihale geçirir, mahiyet değiştirip kolaylık kazanabilir.
Diğer yaklaşımla inanç, niyet, azim, irade ve çaba, zorluğun mahiyetini değiştirip onu kolay hale getiriverir.
Buradaki mahiyet değiştirme ve kolaylaştırma kalitesi, süreci ve semeresi de, Rabbe rağbet, yöneliş ve ihlas gücüyle doğru orantılı olur.
Allah maiyyeti-beraberliği, zorluk maiyyetinde-beraberliğinde olan kolaylığı cezb ve celb eder, bu sayede kimyevi bir değişime uğrar gibi zorluk, mahiyet değiştirir kolaylık oluverir.
Maiyyet mahiyetleri tebdil eder, mahiyetler maiyyetle tebeddüle uğrar.
İlahi maiyyetin-beraberliğin olmadığı yerde insan, kalbine ve kafasına koyduğu mecazi inanç, bilgi, düşünce ve çabalarla da, o sa’yinin semeresini geçici dünya adına görebilir. Ne var ki bu ciddi anlamda ebed televvünlü bir ruh inşirahı, kalp felahı, zihin ferahı anlamına gelmez… Operasyonsuz bir mualece bir pansuman olarak kalır.
b-Ayette zorluk-kolaylık eşdeğerliliğinden bahsediliyor.
Tıpkı ayetlerde ölümle hayatın bir bütünün kanatları olarak ele alınması gibi.
Hayatsız ölüm ölümsüz hayat olamaz.
Hayat ölüme giden bir yoldur, ölüm de hayata giden bir başka yol.
Hayat başarısı ölüm başarısı demektir. Ölüm başarısı da yeni ebedi hayatın başarılı bir başı…
Bunun gibi, hiçbir kolaylık zorluk olmadan olamayacağı elde edilemeyeceği gibi, hiçbir zorluk yoktur ki neticesi itibariyle kolaylıkla sonuçlanmış olmasın…
Zorluk olmadan bir kolaylık düşünülemeyeceği gibi, kolaylığı olmayan hiçbir zorluk da düşünülemez.
Bu durumda yürümek esastır. Çünkü zorluğun üzerine yürümek aslında kolaylığın üzerine yürümek onu elde etme yoluna girmektir.
Bu durumda rahatlıkla söyleyebiliriz ki hiçbir kolaylık, zorluk üzerine yürümeden elde edilemez. Her yolcu o yolun encamına ulaşır. Yolunca yüründüğünde de o zorluk kolaylık olmaktan kurtulamaz…
Bu gerçeği düşünerek zorluklara böylesi bir bakış açısıyla bakmak bile çözüm adına en çaplı ve çalımlı bir adım sayılabilir.
c-Zorluk-kolaylık yerine kolaylık-zorluk değerlendirmesi yapılabilir.
Yani her kolaylığa mutlaka bir çaba ile zorlukla, mahrumiyet ve fedakarlıkla ulaşılabilir. Çalışmadan ücret verilmez. Ve işçisi memuru esnafı tüccarı bilim adamı akademisyeni, ellerine geçecek ücretleri, karları, kariyerleri az çok bildikleri ve düşündükleri için zorluklara katlanır, çok çalışırlar.
Bu tavır anlaşılabilir. Çünkü insan peşin ücreti istiyor ve ne elde edeceğini maddi olarak az çok biliyor ve hayal edebiliyor.
Zorluklar içinde bulunan bir insana kolaylıktan bahsetmek ya da ücreti peşin olarak eline geçmeyecek bir konuda ikna etmek oldukça zordur. Yukarda belirttiğimiz gibi ciddi bir kalp ve kafa operasyonu ve değişimi gerçekleştirmek gerekmektedir.
Her şeye rağmen kolaylık için zorluk nasıl gerekli görülüyorsa, zorluk için de mutlaka bir kolaylık en az onun kadar gerekli ve kaçınılmaz olarak görülmelidir deme durumundayız.
d-Ayette tekrarla israrla, israrcı olmayı ders veriyor.
Ciddi bir teşvik ve kamçılama var. Kesinlikle zorluğun peşini bırakma, yılma, vazgeçme, yarı yoldan geriye dönme, bugün, bugün olmazsa yarın o kolaylık hedefine varacaksın demeye getiriyor. Karınca misali çelimsizce de olsa sabit kadem ol yolda dur. Biraz sabırlı ol, marifetle aksiyon olsun süreç pişsin, kıvama ersin, ona biçilen fıtri zaman dolsun.
Hangi gece var ki sabah görmemiş, hangi acı var ki sona ermemiş, sona ermese de sonsuz mükafata vesile edilmemiş…
—————————–
BOŞ KALINCA ÇALIŞ
——————————
a-İki ayette de öncelikle ilk göze çarpan hususiyet, bir ön kabul durumudur.
Yani gerek “zorluk” ların gerekse “boşluk” ların oluşu normal tabii bir durumdur, insan tabiatının ve dünyanın kuruluş amacının da bir gereğidir.
İnsan bu zorluk ve boşluklarla imtihan olmakta, nefsiyle mücadelesi ve benliğini zorlayıcı zorlukları aşması sonucu ebedi mutluluğu kavuşabileceği farklı ayetlerde defalarca vurgulanmaktadır.
Peygamber Efendimize gelen bir Sahabi “Senin yanındaki coşku ve şevki evimize gittiğimizde kaybediyoruz!” şeklindeki yakınmasına karşı Efendimiz: “Benim yanımdaki gibi dursaydınız melekler bir an ellerini üzerinizden ayırmazdı; kimi zaman öyle kimi zaman böyle olacaksınız!” şeklinde bir değerlendirme yapar.
Bu yönüyle zorluklar kolaylıklara ulaşmanın birer fırsatı ve şevk aracı olarak görülebileceği gibi, boşluklar da, doldurula doldurula, müstesna huzur ve inşirah alemine ulaştıracak yoldaki çukurlar, kuyular ve birer enerji tazeleme basamağı olarak yorumlanabilir.
b-Ruhtaki ağırlıklar, ister günah adına ister soyut psikolojik rahatsızlıklar adına olsun, insanın boş anlarından ve boşluklarından sızan virüsler gibidir.
Bunun ilk örneğini şeytanın, cennetteki ilk insan çiftine yaklaşırken sergilediği taktikte çok açık bir şekilde fark edebiliyoruz. Şeytan,insanın ruhi boşluklarını, çok iyi görebilen, nefsani arzuların ruha nasıl birer ağırlık olabileceğini derinlemesine etüd eden, insan ruhunu ayna gibi okuyabilen bir varlık!..
Bu ayet, insanın ağırlıklardan kurtulup içinin şerh edilmesi inşiraha kavuşturulması ve zorlukların kolaylığa dönüştürülmesi sırlı formulünü, psikolojik rahatsızlıklara karşı önemli bir tedbir yolunu şerh ediyor, açıklıyor ve:
“Hep çalış!” diyor.
Hep öyle çalış ki, seni yutabilecek ve hayatını tatsız ve boş hale getirebilecek boşluklar oluşmasın…
Bu küçük ve etkisiz gibi görülebilecek boşluklar başlangaçta “kolay” ca doldurulabilecek iken, insanı yutacak hale gelecek şekilde büyümeye başlayıp baş edilemez psikolojik “zorluk” lar” haline gelmesin, insanı yutacak hale dönüşmesin!…
c-Boşluğun küçüğü büyüğü olmaz, çünkü ruh hiçbir boşluğu kabul etmez.
Ruh ezeli alemden geldiği ebedi aleme döneceği için, sonsuzluktan başka hiçbir şeyle doyuma ulaşamaz ve maddi zevkler onu mutlu edemez.
Ayette son derece dikkat çekici şekilde, insana adeta soluk aldırılmayacak bir boşluk bırakılmıyor gibi bir yaklaşım gösteriliyor. Sanki insan sıkboğaz ediliyor. Burada adeta psikolojik bir sıkıntı verme imajı bile hissediliyor.
Çünkü siz kime “Kardeşim bir iş bitti hemen öbür işe koş bakalım, öyle durmak falan yok!” gibi bir yaklaşım gösterseniz; bu muhatabınız kendi çocuklarınız, işçileriniz, memurlarınız bile olsa kısa zamanda tepki seslerini yükseltmeye başlayacaklardır. “En azından biz insan değil miyiz, bizim dinlenmeye hakkımız yok mu?” diye savunmaya geçeceklerdir.
Allah teklif-i malayutak yapmaz, kimseye gücünün üstünde yük tahmil etmez. Ve Peygamberimizin meşhur ifadesiyle “Kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin!” gibi ifadelerinde de dinin ruhunun yüsr-kolaylık olduğunu hemen herkes duymuştur.
Bu durum bize, “Zinaya yaklaşmayın!” (17/32) ayetindeki inceliği hatırlatmaktadır. Burada zinaya götüren bir yolun zina gibi kötü olduğu vurgulanmaktadır. Çünkü hayra götüren yol hayır olduğu gibi kötülüğe götüren yol da kötü yoldur.
Zina etmeden önce insanı zinaya ısındıran turlar vardır. Bakışmalar dokunmalar vs… Bir kibrit çöpü koca ormanı yakar, bir mikrop dev gibi bir insanı yıkar. Böyle de bir bakış bir dokunuşla oluşan o kalpteki boşluk büyüyebilir, insanı israrla oluşan bir günahlar zincirinin fasit dairenin içine alabilir. Bu da pek çok olumsuzluklara ve psikolojik rahatsızlıklara davetiye çıkarmak demektir.
Bu yüzden büyüklerimiz israrla sürdürülen günahların zamanla bir tür küfür yolu oluşturabileceğine dikkat çekmiş, ”Hazer et! Bir bakışta bir dokunuşta bir öpüşte batma!” demişlerdir.
Bonuç olarak bir bakış kadar bir boşluk bırakmama, oluşan boşluğu hemen doldurma çabası içine girme bir hayat ilkesi olarak belinsenmelidir. Ağaç, çamur ve karbondioksit yutar ayaz yer ama asla boş durmaz, fıtratına göre bir ürün vermek için yanar yakılır yıkılır çabalar durur. Ağaç ayet ve hadis ifadelerinde insana benzetilir. Mevya vermezse ikisi de çürür.
d-Zorlukların aslında, ruhunda bulunan kolaylıklar öyle kolay elde edilmez; “Kalk çalış! zorluklarla mücadele etmeyi öğren!” mesajı veriliyor.
Bazı ayetler bir arama motoru gibi insanın ruh dökümünü yapar tahlil eder; zalim, cahil, nankör, hırslı, aceleci vb. yönlerine dikkat çeker. Sık sık ahiretteki tablolar insanın ruhuna işrab edilir.
Böyle olumsuzluklara boşluklara açık bir ruha bu tarz ciddi ve uyarıcı bir tedbir ve ikaz tam yerinde olmaktadır.
Özellikle günahlar birer duvar gibidir ve insan ruhunu duvarlaştırır, nasırlaştırır. Ve ruh sahibinden gelecek inşirah meltemlerinin ve mesajlarının önüne geçer engel olurlar. Bunları aşmak için ciddi ve sürekli irade kavgası verilmeli nefisle yaka paça olunmalıdır. Bayle olunmazsa iki gün eşit olacak, ileri hamle yapanlardan daima geride kalacak ve insan kaybetme kuşağında dolaşıp dolanıp duracaktır.
e-Süreklilik: “Boş kalınca HEMEN çalış!” ifadesinde “fa” harfi bir işin diğer bir işi takip etmesi, biter bitmez bir diğerine geçilmesi manasını veriyor.
Böylece boşlukların birbirini takip etmesine, olumsuzluk fasit dairesinin oluşmasına, oluşup girdapda insanı yutmasına meydan verilmemesi isteniyor.
Günahlarda ve psikolojik rahatsızlıklar verecek olumsuz duygu, düşünce ve davranışlarda süreklilik, ruh dünyasındaki küçük boşlukları büyütmekte, ağırlıkları ve zorlukları çoğaltmakta ve yoğunlaştırmaktadır.
Bunun başlıca tedbiri, bu olumsuzlukların terapi ve tedavisi de aynı tarzda mukabele etmekle, süreklilik alışkanlığını olumlu yöne kanalize etmekle, salih bir daire oluşturarak bir ömür boyu mücadele etmekle gerçekleşebilir. Yoksa Ruhu kemiren psikolojik rahatsızlıklarla başa çıkma zorlaşabilir. 5 vakit namaz, haftanın 5 günü, en az beş dostu ziyaret ve en az 5 iyilik yapmak, okumak... hizmet adımı atmak.... nasıl boşluk doldurur düşünmeli mesela!
f-Sistemlilik. Yukardaki ayette iki kez tekrarda: “Her zorlukla bir kolaylığın” oluşu ama “Her zorlukla o zorluğu giderecek en uygun bir kolaylık sistematiğinin” olduğu uyarısı fark edilebilir.
İlk okuyuşta fark edilememiş bir takım hususiyetlerin fark edilmesine bir uyarı yapılıyor adeta.
Psikoloji ilminin yeni çalışmaları, farklı terapi yöntemlerinin geliştirilmesi bu çerçevede değerlendirilebilir. Sözgelimi günümüzde gelişmiş ülkelerde pastoral psikoloji adına rahipler psikolojik takviye çalışması yapmakta, müzikle, renklerle ve alternatif terapi yöntemleriyle insanların ruh boşluklarını gidermeye, zorlukları kolaylığa çevirmeye çalışmaktadır.
Kimi zaman dolaşma, bir bahçe işiyle uğraşma, evdeki tamiratlarla meşgul olma, müzik dinleme, tiyatroya gitme, seyahat etme, bazen kitap okuma ya da bir şeyler yazma ile kapanabilecek bir kısım ruh boşlukları ve giderilebilecek bazı psikolojik rahatsızlıklar olabileceği gibi, özellikle insan ruhunun bütün fakültelerini işlettirebilecek, her birindeki arızaları giderebilecek inanç ve bilim yolundaki insanlara hizmet çalışmalarına girişmek, sosyal etkinliklerde bulunmak, sağlıklı ruhi hayata sahip güzel gören ve düşünen insanlarla haftada bir iki üç bir araya gelip insibağda bulunmak, aynalaşmak, birbirinin ruh güzellikleriyle boyanmak, ruhsat tedavi ve terapi adına farklı ama bir altın yöntem ve sistem olarak tavsiye edilebilir.
g-Çeşitlilik: Ayette geçen “Sadr” kavramı, insanın bütün duygu düşünce ve davranışlarıyla, ruhu, kalbi ve aklıyla insanın iç dış bütün yönlerini ifade etmektedir.
Her bir ruh fakültesinde zorluğu aşmak için, o yapıya uygun sistem, yöntem ve taktik geliştirmek, terapi ve tedavi uygulamak gerekir.
Her insanın hastalığına göre farklı yöntemler uygulanabileceği gibi bir insanın değişik ruh hallerine göre de çeşitli çalışma uygulamaları gerçekleştirilebilir.
Bu noktada Psikiyatrist Hocamız Hasan Bey’in açıklamasını iktibas etmek yerinde olacaktır:
“Çalışırken beynin farklı kompartmanları yorulduğundan başka işe geçince başka kompartman çalışıyor. Yorulan kompartman bu arada dinleniyor”.
Ruhlarında inşirah duymak isteyenler, zorluklarla mücadele edenler, boş kalmak istemeyenler, boş kaldıklarında bir şey yapamıyorlarsa, bu boşluklarını, inşirah süresini okuyarak ve manasını düşünerek de doldurabilir, içlerini aydınlatabilir ve bir huzur duyabilirler…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder