6 Nisan 2015 Pazartesi

nas


Bismillâhirrahmânirrahîm
1,2,3,4,5,6.De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.”
[dailymotion=x9yz5p]
NAS SÜRESİ (114) ÜÇ TÜR VESVESE (drmavi,2005)
1-De ki Ben insanların Rabbine sığınırım
2-İnsanların Melikine
3-İnsanların ilahına
4-O sinsi vesvesecinin şerrinden
5-O ki insanların sadr’larına vesveseler fısıldar
6-Gerek cinlerden gerek insanlardan olan
Felak süresinde ilk ayetlerde, varlığın Rabbi, Nas süresinde İnsanın Rabbi denmiştir.
Ayrıca ayetlerde insan kelimesi üç kez zikredilerek, hem ona değer verildiği gösterilmiş oluyor, hem ona isabet edebilecek iç şerlere dikkat çekiliyor hem de insanın Rabbiyle ilgili üç farklı yönüne işaret ediliyor.
İnsanların Rabbi: İnsanı yaratan, güzelce terbiye ederek maddi manevi yönleriyle varlığa hazır hale getiren. (Fıtrat hali. Ene kendini bilir).
İnsanların Meliki: İnsan varlığına bütün melekeleri veren (Akıl hali. Ene Sahibini tanır)
İnsanların İlahı: İnsanın ibadete yönelmesini sağlayan (Kalp hali. Ene Ma’bûdunu bulur)
İnsanın bu üç yönünün ele alınması, aşağıda gelecek olan son derece çetin iç zorluklar konusunda onu hazırlamak ve uyarmak anlamına da gelebilir.
İçten ve dıştan gelen bütün olumsuz duygu ve düşüncelere karşı insan, benliğinde oluşturacağı bu üç yönlü bütünlükle güçlü olabilir. Allah’a sığınmak da bu bütünlük içinde olursa gerçek sonucu elde etmemizi kolaylaştırabilir.
Felak süresinde nefis-ruh hastalıklarının üç kaynağından ilki olan iç kaynak konusu, Nas süresinde başlı başına ele alınıyor görünmektedir.
Hannâs:
Gizlenip sinen sessizce ortaya çıkan, sinsice hareket eden anlamına gelir.
Bu kavram, Allah anıldığında sinen saklanan ve Allah’ın anılmadığı zamanlarda ortaya çıkıp insana vesvese vermek için yaklaşan şeytan için sıfat olarak kullanılmıştır. Aynı deyim, insanın nefsindeki şehvet gibi bir sinen bir ortaya çıkan duygular için de
kullanılmıştır (Yazır,10/188).
İnsan fıtratındaki sadelik ve saflıkla Rabbine, akıl ve düşüncesiyle Melikine, Kalp, duygu, ibadet ve davranışlarıyla İlahına yönelince, hem şeytan hem nefis hem de bunlar adına (sihir, nazar ve vesveseyle) hareket eden ins ve cin çekilirler ve insana asla zarar veremezler.
Vesvâs:
Vesvese üreten kaynağa, şeytana verilen mübalağa ismidir ya da insanın nefsinden gelen arzulara ve isteklere denir.
Vesvese ise yavaş ve gizli fısıltı demektir.
Nefsin veya şeytanın insanın kalbine koyduğu hayrı olmayan seviyesiz hatıralara ve düşüncelere denmiştir (Yazır,10/187).
Ayetlerde vesvese şu şekillerde geçer:
1-Şeytan vesvesesi:
“Şeytan, Ademle Havaya ayıp yerlerini göstermek için onlara vesvese verdi ve Rabbiniz, size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedi orda kalanlardan olursunuz diye yasakladı dedi (7/20).
“Şeytan vesvese vererek: Ey Adem! dedi sana ebedilik ağacını ve sonu gelmez bir saltanatı göstereyim mi?”
Belki de şeytan, insan ruhundaki bir kısım duygulara tercüman oluyor, onları süslüyor, kendi amaçlarına uygun düşecek şekle sokarak sunuyordu.
Aslında şeytan insana tercüman olmaktaydı.
İnsan sonsuzluğu isteyen, melek gibi olağan üstü bir kısım özelliklere sahip olmayı asla yadsımayacak bir varlıktır çünkü.
Ayrıca şeytan gizli amacını açıklamamıştır. Çünkü yasak meyvayı yediklerinde başlarına neyin geleceğini biliyordu ki ayet, “Ayıp yerlerini açmak için vesvese verdi” demektedir.
İkinci ayette şeytan vesvesesinde taktiğine yenilik eklemekte, adamına göre vesvese üretme maharetini sergilemektedir.
Melek olabilme sunumu burada yoktur; çünkü Havva yoktur.
Doğrudan Adem’e verilen halifelik-yöneticilik-saltanat misyonunu kullanarak onun karşısına çıkmış, muhatabın durumuna göre akıl çelici, duyguları yönlendirici yaklaşım sergileyerek makam sevgisi damarından girerek sinsice planını uygulamıştır.
Şeytan insanın iç alemini çok iyi okuduğu gibi, sunacağı duygu ve düşüncelere en orijinal, süslü, albenisi olan, insanın iştahını kabartacak kılıflar ve maskeler geçirmekte de mahir bir usta gibidir.
Şeytan süper bir cilalanmış negatif duygu ve düşünce ceosu pazarlamacısı ve tüccarı sayılabilir.
Bu yaklaşımlardan sonra vesveseyi, insan benliğine nüfûz edip onu mest edecek, nefsin haz damarlarını kabartıp iştahını açacak, seçilmiş en etkili kelime ve tonlarla bezenmiş bir “Göz, söz, ses ve nefes” yönelişi olarak anlamlandırabiliriz.
Önceki surede geçen neffâsât kavramına, nefesle konu şanlar şeklinde anlam yüklemek de bu durumda mümkün olabilmektedir.
“Gizli konuşmalar-fısıldaşmalar şeytandandır” (58/10).
“Necvâ” gizli konuşma demektir.
Ayet bunu, şeytanın işi olan vesveseye benzetmektedir.
Çünkü iyi niyetle ve zorunlu olarak yapılanı bile çevre tarafından tedirginlikle karşılanır, insanlar üzerlerine alınırlar. Burada bir noktayı vurgulamak da gerekir.
Daha önce değindiğimiz gibi, şeytanın yaptırım gücü sınırlıdır. Güçlü vesvese verebilir. Ayet de buna işaret ediyor. İnsanın elini ayağını bağlayıp bir kötülüğü işletemez.
2-Nefis vesvesesi:
“And olsun ki insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız”(50/16).
Bu ayetle vesvesenin şeytan tarafından gerçekleştiği gibi, insanın kendi kendine de vesvese verir durumda olduğunu görüyoruz.
Buna genellikle iç konuşma (Nefsî kelam) veya iç telkin gibi isimler verilmektedir.
Bu bir inkar, günah ve kötülük planlama ve düşünme şeklinde olabileceği gibi, psikolojik rahatsızlıklara yol açabilecek kaygı, üzüntü, korku, öfke, hased, kin, kibir, düşmanlık ve intikam gibi duyguları içte besleme ve büyütme şeklinde de gerçekleşebilir.
Günümüzde en çok üzerinde durulan konulardan biri bilinçaltı yönetimidir.
Olumsuz açıdan düşünürsek, nefsin vesvesesi, insanın bilinçaltında kendi kendini olumsuza kurması olarak da yorumlanabilir. Şeytan vesvese arşivini incelemesi tekrarı ve fantezi maceralarla bilinçaltını yapılandırması...
Bilinçaltında depoladıklarımız, bilinçte düşünce fısıltılarına dönüşür.
En çok düşünülen hayal edilen şey, uygulamaya en yatkın olanıdır. (Kabir ve berzah yatkınların yatağıdır. Çok düşünen ve çok uygulayanların; ya bir otağı ya da batağı olarak temessül edecektir.)
Duygular da devreye girerse belli bir davranışa engel olmak imkansız hale gelir.
Bu davranışların otomatikleşmesi, vazgeçilmezi olması, alışkanlıkla nefsin haz kaynağı haline dönüşmesi ise, insanın bir nefis-ruh hastalığına yakalanıldığı anlamına gelmektedir.
Bu sebeple insana daima güzel bakmayı, görmeyi, düşünmeyi böylece hayatından manevi lezzet almayı sağlayacak, olumlu telkinlerde bulunan iki arkadaşa; cin ve ins hastalık elemenlarına karşı iki dosta ciddi ihtiyaç vardır:
Birisi zihnimize ışık sunan kitap arkadaşı diğeri güzel yüzlü, güzel sözlü, güzel hayatlı ve nefsimize güzellik empoze edecek ibadette ve hayırlarda mihmandarlık yapacak iman ve hizmet arkadaşı…
3-İns ve cin vesvesesi:
İnsanların “Sadr” larına sürekli sinsice vesvese iletirler.
Sadr: Bu deyimi inşirah süresinde işlemiş, bu kavramın geçtiği bütün ayetleri tarayarak elde ettiğimiz anlamları sıralamıştık.
Ve şu sonuca ulaşmıştık: Sadr, benlik, akıl, kalp, nefis, hafıza, bilinç, bilinçaltı, hayal; duygu ve düşünce, arzuların ve vesveselerin mekanı, ruhtaki bütün rahatsızlıkların menşei gibi, insanı bütün yönleriyle bütünlük içinde ifade eden çok kapsamlı bir kavramdır.
Bu da şeytan ve işbirlikçisi cin ve insanların vesvese operasyonları için önlerinde çok zengin ve geniş bir manevra alanlarının bulunduğu anlamına gelmektedir.
İnsanların sadrlarına vesvese vermek isteyen, bu, şeytan okulundan mezun olmuş ins ve cin vesvese uzmanları, insanın Hak’dan en uzak bölgesini seçeceklerdir.
Bu hem inkar ve günahlar açısından hem de nefis-ruh hastalıkları açısından böyle olabilir.
Şeytandan, insanlara yaklaşma derslerini iyi almış ve ustalaşmış bu ekipler, bir hafiye ve ajan gibi, muhatabını çok iyi analiz eder, keşiflerden sonra o “Sadr” kalesinin en zayıf tarafını belirler ve hücumlarını o noktaya teksif eder.
Sözgelimi, servet düşkünü olanları o duygularıyla, makam veya kadın peşinde koşanları o arzularıyla, şüpheci kafaları bu düşünceleriyle vurmaya çalışırlar.
Özellikle korku, sıkıntı, üzüntü, öfke, kin gibi duyguların kronik hale gelmesi ve insanın dengesinin bozulması için bilinçaltını ve zihin aynası hayali çok iyi kullanırlar. Bilemiyoruz belki de kendi yapılarına uygun gördükleri sinir sistemini de bir şekilde etkileyebilirler. Adeta kanda dolaşırlar.
Çünkü insan bütünlüğü içinde bulunan her ünitede (Bozulmamış vicdan bunun dışında kalabilir) belli bir etki gücüne sahip olabilecekleri hususu, şimdiye kadar yaptığımız etütlerden anlaşılmıştır diyebiliriz.
“cin ve ins vesveseci” deyimi ilginç bir uyarıyı hatırlatmaktadır. Cinlerin etki gücüne hatta varlığına inanmayan insanlar, kötü duygu ve düşünceye sahip insanların, masum insanların psikolojisini bozabileceklerini kabul ederler herhalde.
Yani bir çocuğun kişilik bozukluğuna yol açacak bir travma yaşaması, yetişkinlerin eş sebebiyle depresyona girmeleri, sokaktaki birinin hile ve entrikalarla deneyimsiz insanları suiistimal edip ruh hastası haline getirmesi olağan şeyler olarak görülür.
Bu tarz çevresine kötülük üreten insanları ayet, adeta insanlaşmış birer cin ve şeytan olarak takdim etmekle, olaylara geniş açıdan bakmamız gerektiği dersini de vermekte, hassasiyete davet etmektedir.
“Bir cin geldi çarptı bu insanı bu hale soktu!” şeklindeki yaklaşım ne kadar sıra dışı karşılanırsa, ailedeki, okuldaki, arkadaş ve dost çevresindeki, nihayet toplumdaki fertlerin, bir insanın ruh dünyasında, en az o cin kadar yaralar açmayacağını düşünmek de bir o kadar yanlış olacaktır.
Toplum psikolojisi açısından bakılırsa, vesvas kişilikler ve heyetler, sinsi planlar medyatik sloganlar ve derin kumpaslarla, kitleleri cin gibi adeta büyülerler, nice masumları cin çarpmışa döndürmek isterler.
Böylece her iki süre başındaki; insana, bütün varlıkların şerrinden Allah’a sığınması tavsiyesinin önemi daha iyi anlaşılmış olmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder